kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Ağustos 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Nur Yaycıoğlu, ehliyet alacak adayların psikolojik muayeneden geçirilmesi için de ısrarcı olmuştu. Gerekçesini şöyle anlatıyor: "Ehliyet alacaklara zekâ testi, kişilik testi uygulanırsa kaza yapmaya aday sürücüler önceden elenmiş olur. Cezadan anlayamayacak kadar davranış bozukluğu gösteren saldırganlara ehliyet vermek cinayettir!"

'Siyasetçiler türban yerine nüfus planlamasına mesai harcasın!'

ŞİRİN SEVER
Başbakan'ın da okuduğu Bir Psikoloğun İtirafları kitabıyla gündemde olan Nur Yaycıoğlu, medya ve siyasetçilere böyle sesleniyor. "Türk kadınını evrensel değerlere göre temsil etmeyen siyasetçi eşlerinden, kendi demokratik hakkımla rahatsız oluyorum" diyor ve ekliyor: Evrensel değiller!..
Nur Yaycıoğlu, şu ana kadar beş kitap yazmış bir psikolog! 20 yıl süreyle devlet hastanelerinde klinik psikolog olarak görev yapmış. İstanbul Numune Hastanesi'nden emekli olmuş. Tüm mesleki birikimiyle de kendini kitap yazmaya vermiş. Son kitabı 'Bir Psikoloğun İtirafları' Başbakan'ın elinde görüntülenince tüm dikkatleri üzerine çekti. Kitap bir haftada üç baskı birden yaptı. Peki kitapta ne yazıyordu, kimlere hitap ediyordu, neden Başbakan Erdoğan bu kitapla Genel Kurul Salonu'na giriyordu? Kitaba göz atınca iddialı laflarla karşılaştım. "Bu milletin başına ne geliyorsa psikoloji bilmeyişinden geliyor," diyor, "Türk kadının evrensel değerlere göre temsil etmeyen siyasetçi eşlerinden kendi demokratik haklarımla rahatsız oluyorum," cümlesini sarfediyordu. E, o zaman Başbakan bu kitabı ne amaçla okuyordu? Nur Yaycıoğlu ile Çeşme'den telefon bağlantısı kurduk...

- Bir psikolog neden itiraflarda bulunma ihtiyacı hisseder, anlatır mısınız?
- Bunlar sadece benim itiraflarım. Genel sorunları kendime yansıttım, pek çok insan çözümlemeleri rahatça bulsun diye. Belki beni buna iten en önemli neden; vakaları başkalarından farklı algılamam, sorunlara başka çözümler aramam.

- Farklı algılamak derken?
- Mesela TV programlarında bir konu tartışılıyor, herkes fikirlerini söylüyor. O kadar yüzeysel, sıradan fikirler ki söyledikleri, sorunu çözmez! Medyatik konularda konuşup duruyor insanlar; büyücüler, medyumlar, dinle ilgili konuşmalar... Sonuçta ortaya hiçbir şey çıkmıyor, bir yere varılmıyor. Sorun ne olursa olsun psikodinamiklerine inilmediği için çözümlenmiyor. Eğitim eksikliğinin sonucu bu. Sorunu çözecek tedbirler konuşulmuyor. O yüzden hep içimde kalmıştır, 'O söylense, bu söylense' diye...

- Siz de "Kitap mı yazayım," dediniz?
- Farklı bir arayış içindeyim. Hastanede çalıştığım yıllarda canlı vakalar gördüğüm için yani bana gelen hastaları, danışanları incelediğim için insan kişiliklerini ve farklılıklarını daha iyi anlayabiliyorum.

HAK YERİNİ BULDU SONUNDA!
- Başbakan'ın elinde kitabınızı gördüğünüzde ne hissettiniz?
- Heyecan duydum, sevindim. 'Hak yerini buldu sonunda' diye düşündüm. Çünkü ben basından bir gazeteci, medyatik biri olsaydım veya Türkiye'yi dış dünyaya şikâyet eden birileri gibi aşırı uçlar tarafından desteklenseydim kitaplarım patlardı diye düşünmüşümdür hep!

- Kitabınızla ilgili tavsiyeniz olmuş muydu kendisine ya da yakın çevresine?
- Hiç! Ben kendilerine nasıl ulaşabilirim ki? Kitabın eline nasıl geçtiğini de bilmiyorum. Sizin aracılığınızla Sayın Başbakan'a teşekkürlerimi sunarım.

- Kitabın belli kodlar taşıyıp taşımadığı merak uyandırmış herkeste. Sizce Başbakan neden sizi okuyor?
- Herkes önce kendi ruhsal yapısının dedektifi olsun. Çok fazla casus filmi seyretmişler bence!

- Sizce Başbakan gerilimli günler geçiriyor ve bu kitapla bu durumdan sıyrılmaya mı çalışıyor? Nasıl okuyorsunuz o fotoğrafı?
- Gerilimli mi değil mi bilemem ama psikolog yoksa kitabı vardır.

- Ne demek bu?
- Yanında psikolog yoksa kitabı vardır, onu söylüyorum. Belki psikoloğa ihtiyacı yoktur, belki böyle bir eğilimi de yoktur, eline geçmesi bir tesadüftür. Yani herkesin psikoloğa gitme kültürü yoktur, o cesareti kendinde bulamaz ama psikoloji kitapları okuyabilir.

'HERKES 'TEK'TİR VE ÖZELDİR'
- Kitapta şöyle diyorsunuz: "Bu milletin başına ne geliyorsa psikoloji bilmeyişinden geliyor." Ne demek istiyorsunuz?
- Mesela gazetelerde okuyoruz 'Ne kadar iyi adamdı komşum, hiç beklemezdim' ya da 'Aa o çocuk sapık olur mu hiç, ne kadar temiz yüzlü biri..' diye.. Ya da şehirdeki kadın şöyle giyinmeli, kasabadaki kadın böyle... Bu nedir? İnsanları hep basmakalıp görmektir. Her insanın yüzü gibi kişiliği de farklıdır. 'Burada ben neden böyle davrandım da, o başka türlü' diye düşünmek lazım. İnsanlar ruhsal yapıları için falcılara gidiyor mesela ya da örf ve adetlere göre davranmak zorunda kalıyor. Niye 50 yıl önce koyulmuş bir adete ya da eğitim düzeyine göre neden davranayım ki? Kişilikler basmakalıp algılanıyor ve değerlendiriliyor. Oysa herkes 'tek'tir, özeldir. İnsanlar kendi psikolojilerini merak etmeli. Kendi ruhsal yapısının derinliğini, büyülü dünyasını öğrenmeye çalışmalı, hayal kırıklığına uğramamak ve kendini savunabilmek için...

- Bunu nasıl öğrenebiliriz? Ben mesela, ruhsal yapımın derinliklerine nasıl inebilirim?
- Soru sorabildiğinize göre öğrenmişsiniz işte! Elbette herkesin psikolojik tahlil yapması gerekmez. Davranışları inceleyerek, içe bakışla kendi duygularının nedenlerini ve sonuçlarını tartarak ve karşınızdaki insanların farklı olduğunu düşünerek buna başlayabilirsiniz.

- Kitabınızla ilgili tanımlama şu: "Türkiye'nin psiko-sosyal yapısıyla ilgili çözümlemeler yapıyor. Ülkede yaşanan gerilimlerin perde arkasına iniyor." Sonuçta karşımıza nasıl bir fotoğraf çıkarıyorsunuz bu ülkeyle ilgili?
- Ülkem; ismi 'Hindi-Turkey' olan, öğrenim ortalaması çok düşük, nüfusu aşırı artan, dolayısıyla fakirliğin, olumsuz koşulların hızla çoğaldığı, yeni yetme zenginlerin ortaya çıktığı, sevgi ve şefkat duygularının kaybolduğu, vicdan azabı kelimesinin artık bilinmediği, sanatsız bir ülke maalesef...