kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Ağustos 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Mithat Alam’ın 4 bin 400 filmlik arşivinin bulunduğu evi, aynı zamanda Boğaziçi’nde sinema dersi verdiği öğrencilerinin de uğrak yeri.

Sıkıcı geçmişinin intikamını sanatla alıyor

Kaya GENÇ
Mithat Alam 50 yaşına dek hiç zevk almadığı, yalnızca 'para' üzerine kurulu bir hayat sürdü. 10 yıl önce yaşamını değiştirmeye karar verdi, milyon dolarlık servetinin yarısıyla bir sinema merkezi kurdu..
Yabancı şirketlerin Türkiye temsilciğini yapan babası erken yaşta rahatsızlanınca, Robert Kolej'li genç Mithat Alam babasının işinin başına geçti. Mutsuzdu, 30 yıl boyunca sevmediği bir işi yapmak zorunda kaldı. Küçüklüğünden beri sinemaya düşkün bu yalnız adam, bir ofiste, her gün sekreteriyle birkaç iş arkadaşını görerek kendisini mutsuz eden bir hayat sürdü. 50 yaşına geldiğindeyse 600 bin dolar verip Boğaziçi Üniversitesi'nde bir film merkezi kurdu. Böylece, yarısı sıkıcı bir iş yaparak geçen hayatını, servetinin yarısını bağışlayarak değiştirmiş oldu. Şimdi 62 yaşında, Boğziçi'nde sinema dersleri veriyor ve filmlerle dolu evinde zamanının çoğunu ekran karşısında geçiriyor. Hiç televizyon seyretmiyor, bunun yerine dünya sinemasının en büyük yönetmenlerinin filmlerini öğrencileriyle birlikte seyrettikleri film izleme maratonları düzenliyor.

- Boğaziçi'ndeki film merkezinin kapısında Mithat Alam yazdığı için pek çok kişi sizi vefat etmiş eski bir hayırsever ya da yüzyıl başlarında yaşamış biri zannediyormuş sanırım.
- Öğrencilerden biriyle konuşuyordum merkezde. Konuştuğum çocuğun arkadaşı geldi, bir şeyler söylemeye çalıştı, sonra benim konuştuğum çocuk "Ha, bu arada seni Mithat Bey'le tanıştırayım," dedi. O da bana şöyle bir baktı, bir dakikadır falan konuşmamızı dinliyordu zaten... Sonra eliyle 'hadisene' diyen bir işaret yapıp, "Yok canım!" dedi ve gitti. Böyle şeyler çok oluyor.

- İş hayatınız boyunca 'biriktirdiğim paralarla bir gün işi gücü bırakıp kendimi sanata adayacağım!' diye mi geçiriyordunuz içinizden?
- Hayır, geleceği düşünerek yaşamadım hiç. Sinemayı zaten takip ederdim. Sık sık İngiltere'ye gitmem gerekirdi mesela, temsilciliğini yaptığım İngiliz şirketleri vardı, bunlar Londra'nın dışında, Manchester'da falan olurdu. Ben de ona göre plan yapar, mesela salı günü uçağa biner, cuma gününe kadar bütün şirketlerle işleri bitirir, akşam da Londra'ya gelirdim. Sonra cuma akşamından pazarki son uçağa kadar günde 4-5 film seyrederdim. Bu böyle devam etti, ama 50'lerine gelince, o meşhur 'orta yaş krizi' denilen şeyin bir şeklini yaşıyorsun. O da şu: Ben belli bir yaştayım, şunu yaptım, hayatımdan memnun muyum? Hayatımın bundan sonrasını nasıl görüyorum? Nasıl devam edeceğim? 50 yaşıma gelirken, hoşlanmadığımı bildiğim işime artık devam etmek istemiyordum. Sonra Boğaziçi'nden arayıp 'gel sinema dersi ver,' dediler.