Geçen yıl yaşanan orta şiddetli dalgalanmadan en çok Türkiye etkilenmişti. Borsası en fazla düşen, parası en çok değer kaybeden ve faizleri en çok yükselen ülke Türkiye idi. Çünkü Türkiye hem küresel piyasaların etkisinde kaldı hem de içeride Merkez Bankası'na atama yapılamamasından, enflasyonun yükselişe geçmesinden ve önünde çifte seçim olmasından negatif etkilendi. Dalgalanma durulmasına karşılık Türkiye ile benzer ülkeler arasında performans farkı aylarca sürdü. Ne zaman ki siyasi belirsizlik seçim öncesinde azalmaya başladı bu fark bir ölçüde azaldı.
-
Aşılan belirsizlikler- Seçim sonrasında da farkı azaltacak pek zaman kalmadan yeni bir dalgalanmaya tutulduk. Şimdi bu dalgalanmada en azından yükselen bir enflasyonumuz yok. Yeni bir atama krizi ile karşı karşıya değiliz. Genel seçim belirsizliğini de aştık. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki belirsizlik de büyük ölçüde azaldı.
Bu aşamadan sonra sıkıntılı bir seçim süreci olsa bile piyasalara olumsuz etkisi marjinal kalabilir. Yurtiçinde geçen yıla göre sağlanan bu gelişmelere, aşılan bu belirsizliklere rağmen Türkiye küresel piyasalardaki rüzgârdan etkilenecek en zayıf halka mı hâlâ?
-
Türkiye'ye etkisi- Son aşamada likidite krizine dönüşen küresel sorunun şimdiye kadar daha çok gelişmiş piyasalarda yaşandığı, sorunun daha derinleşmesi halinde Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeleri fena vuracağı iddia ediliyor. Burada da cari açığı yüksek olanlar yanında hammadde ihracatçısı ülkeler zincirin en zayıf halkası olarak sıralanıyor.
Türkiye'nin yanında Güney Afrika, İrlanda, Macaristan, Endonezya ve Filipinler, hatta Brezilya ile Arjantin de yer alıyor. Yabancı bankaların raporları böyle.
-
Sorun cari açıkta- Eğer gelişmiş piyasa odaklı seyreden finansal kriz gelişen piyasalara da daha büyük ölçekli olarak yansırsa
zincirin zayıf halkası olmak için, cari açık tek başına da yetebilir. Siyasi belirsizliğin ortadan kalkması bizi çok fazla korumayabilir.
Likidite krizine dönüşen bir dalga karşısında enflasyon düzeyleri, hatta yüksek faizler de etkili koruma sağlamayabilir. Böyle durumlarda cari açığa bakılır. Cari açığı yüksek ülkeler çok etkilenir, cari fazlası olan ülkeler az etkilenir. Ama herkes etkilenir.
-
Bu yılki avantaj- Geçen yılki dalgalanmaya göre bu yıl
döviz tevdiat hesaplarının çok daha büyük ölçeklere çıkmış olması ise önemli bir avantaj. Bu, Türkiye'den sermaye çıkışlarının etkisini önemli ölçüde törpüleyebilir. Son dalgalanmada yaklaşık 4 milyar dolarlık yabancı çıkışının gerçekleştiği tahmin ediliyor. Buna karşılık Türkiye etkilenmede başı çekmiyor. Bunda da kurlar yükseldiğinde yerlilerin döviz satışı etkili bir rol oynuyor. Aynı etki borsada olmadığı için İMKB yüzde 11 değer kaybederken dolar kurundaki artış en düşükten en yükseğe yüzde 8 olarak gerçekleşti. Faizlerin yükselmesi ise 1 puanın altında kaldı.
-
Önemli olan ne?- Yerlilerin döviz satışı, dalganın Türkiye'ye etkisini hafifletti. Piyasaların kötü olduğu günlerde yerliler döviz sattı. Geçen yıl da satmıştı. Bu yılki fark döviz hesaplarının 32 milyar dolar daha artması. Yani yerlilerin büyük oranda dövize sahip olması. Döviz almak için piyasaya koşması değil, yükseldiğinde satmak için koşmaya meyilli olması.
Bu da bizi 2006'daki gibi, dalganın en çok vurduğu ülke olmaktan çıkartabilir. Başı biz çekmeyebiliriz.
Ancak yine de en çok etkilenenlerin listesinde üst sıralarda yer almaktan kurtulamayabiliriz. Çünkü küresel piyasalar bize "Cari açığınız yüksek" diyor.
Eğer küresel likidite krizi büyür ve bu iş gelişmekte olan piyasaları fena vurursa en çok etkilenen ülke değil de 3'üncü veya 4'üncü ülke olmamızın ne önemi olabilir? Önemli olan bu dalganın bize dokunmadan geçmesiydi ki, bu mümkün değil.
- Sonuç- "Hayatta daima tatlı ile acı karışıktır" Yudwig Tieck
Yayın tarihi: 14 Ağustos 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/14//haber,018BA2EF41F6454591A8DF46E49246F9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.