Ortada bir inatlaşma, rövanş alma duygusu filan yok.
"Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olabilir" diyenler sadece demokrasinin gereğini savunuyor ve sözde laiklik adına kişilerin kılık kıyafetinin hedef alınmasını, bundan dolayı bazı makamların o kişilere yasaklanmasını kabul etmiyor.
Uzlaşma, her devirde makbul, sihirli bir kelime. Ama herkes, kendi amacına uygun bir şekilde eğip bükünce etkisini kaybediyor...
Söz uzlaşmadan açılmışken, değerli tarihçi İlber Ortaylı'nın 'Batılılaşma Yolunda' adlı kitabından aldığım bir nükteyi nakledeyim: "İktidarın muhaliflerinden mürai bir kişi, Babıali'nin parke döşenerek genişletilen caddesini över. Keçezizade Fuat Paşa
"Bize atılan taşlarla döşettik" cevabını verir.
İlber Ortaylı hikayeyi şöyle bağlıyor:
"Gerçekten de Tanzimat yöneticilerine çok taşlar atılmış, onlar da bu taşları bir devri inşa etmek için kullanmışlardır." 22 Temmuz sonrasında
"Bize oy vermeyenlerin de eğilimlerini dikkate alacağız" derken Erdoğan da, farklı görüşlerden istifade ederek bir devri inşa edecekleri mesajını veriyordu. Ama Çankaya çok ayrı bir konu; çünkü
"Gül olmamalı" diyenler, olaya dayatma ile yaklaşıyor. Makul ve inandırıcı bir gerekçe ortaya koyamıyor.
Demokrasinin özünü zedeleyecek bir mutabakata evet demek mümkün mü?
Yayın tarihi: 13 Ağustos 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/13//haber,6FA2EF7FF60145C7ACCDFAD78CBC6BF9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.