Firarda Erol, Nişantaşı Teşvikiye kavşağına 50 metre kala, niyeti bozdu. Ham baldırlarına, masa başında oturmaktan kamburu çıkmış sırtına bu kadar yüklenmek vicdansızlıktı. Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunurdu da... Yürü babam yürü. Ayaklarına kara sular inmişti. Sabah sabah tatlı yatağında uyumak varken yürümek Feşmekan Arif'in hayat felsefesine de aşırı uyumaktan lapalaşmış bedenine de aykırıydı. Trafikten kopup gelen ilk taksiye binerken sporu kestiğini duyan arkadaşlarından işiteceği azarları kovdu aklından. Daha doğrusu kovduğunu sandı. Taksicinin arabaya sinmiş pis kokularının eşliğinde geçen yarım saat boyunca, hepsine hesap verip durdu Firarda Erol. Bohem Osman'a, Falan Feşmekan Arif'e, sinir krizinin eşiğinde Lale'ye... Onu düşününce huzursuz oldu. Tahammülfersa kokuya, gene de tahammül edebilmek için camı indirdi. Adamın ta apış arasından gelen nahoş kokuyu alıyordu. Biraz daha açtı. Ham baldırları, kadınları iten bira göbeği, köpeğimsi bir hassasiyete sahip burnu onundu işte; atılmıyor, satılmıyordu. Bir ölçü uykusuzluk, iki ölçü eskimiş tütün kokusu, üç tutam yapış yapış saç ve hepsinin karışımı iğrenç bir hava vardı içeride. İğrençlik ötesi derdi Lale olsaydı. Komik ötesi, aptallık ötesi... Ona kendini kaybettiren durumları paylaşmaya, abartılı Türkçesiyle süslemeye bayılırdı Lale. "Sen tembel ötesisin," derdi, göbek eritmek maksatlı egzersiz programının bozulduğunu duysa. 'Ötesi,' lafını her duyduğunda irkiliyordu Firarda. Ama başkaları söylerken felaket, avam bulsa da Lale'nin kelimeyi söyleyişinde sevimli, tatlı bir abartı vardı. Hay Allah! Lale'nin cümlelerini düşünürken Maçka'ya yaklaşmışlar ve felaket ötesi bir trafiğe takılmışlardı.
HERKES LAKABINI HAK EDER
Sağ arka camı dibine kadar açılmış takside, Dolmabahçe ışıklarında beklerken böyle düşündü Erol. Boşuna 'Firarda' dememişlerdi ona. Tek gecelik ilişkilerin ya da daha kibarca söylenirse kozmopolit ilişkilerin adamıydı. Hayli Bukowski özentisi... Hayli gaddar... Karşılaşır, canı çeker, yaşar, yanındaki kadın hüzünlü hüzünlü burnunu çekerken orgazm sigarasını tüttürür, başka gecelere akardı. "İyi ki Bukowski doğmuş, yoksa kimi taklit edecektiniz?" dedi, herkesin herkesle yatıyormuş gibi olduğu o gece Lale. Zil bir kere daha çaldı. Duracel Mehmet'ti. Yani gecenin şovmeni. O gelir gelmez kızlar kenara çekildi, kanepede kendisine yer verildi ve dibine kurulan Pınar'a harcadı enerjisini Duracel. İki saattir film dırdırına gömülmüş, göz açtırmadan konuşuyor, "Memlekette fikirden bol ne var," diyenleri haklı çıkartmak için gişe filmlerini, sanat filmlerini, festival filmlerini, kendi çekeceği filmleri pantolonunun cebinden silkeliyordu. Gece boyunca Pınar'ın parlatıcıyla bile dolgunlaşmayan ince dudaklarından çıkan tek bir cümle duyuldu: "Senden farklı düşünebilir miyim?" Gecenin, lafta değil de fiiliyatta meşgul tek kişisi kim miydi? Feşmekan Arif tabii. "Herkes arkadaşını hak eder." Kendi kafasında kurduğu cümle, müthiş hoşuna gitmişti Erol'un. Dudaklarının hafiften kıvrılmasına sebep olan sırıtma, Lale'nin gözünden kaçmadı. "Ne gülüyorsun be Firarda?" Firarda duvara yaslandı. Beş dakika sonra olacakları, kendi beyaz perdesinde seyrediyordu. "Kadınlar kadınlar sebep olurlar, kadınlar kadınlar sahip olurlar." 30 kişinin çok rahat sığdığı dairede, Lale'nin seçtiği müzikler dönüyordu CD çalarda. Geceyi, görünüşe bakılırsa aşksız geçirecek kadınlar ve huzursuz kadınlardan kaça kaça yaşayan erkekler... Kadınlar, sahip olamayacakları erkeklerin sahip olamayacakları ruhlarını merak ederek dans ediyorlardı. Erkekler ruhlarını, boşalttıkları bira bardaklarının arkasına saklıyorlardı. Tam o sırada... Çocuk kalpli, çocuk gülüşlü zarif bir kadının soluğunun çekim gücüne bıraktı adımlarını Feşmekan. Kız soludukça Feşmekan yaklaşıyordu. Nefesi mıknatıs gibiydi, Firarda'yı çektikçe daha yakına çekiyor, Feşmekan buz pistindeymiş gibi ona doğru kayıyordu. Burcu, evet adı Burcu'ydu, partinin en güzel kadınıydı ve gözleriyle yardım istiyordu ondan. "Gel ve ne başlayacaksa başlat," diyordu Burcu'nu mühür gözleri... Feşmekan'ın gururu okşanmıştı, sahanın ilerilerine doğru ani bir çıkış yaptı. Yeni parça başladığında Burcu'nun yanında, balkondaydı. Bu güzel kadının günaha çağıran, ama tereddütlerle dolu gözlerine korkmadan baktı. Her erkeğin böyle bir anda hissettiklerini yeni baştan hissediyordu Feşmekan. Kadınlar, erkekler ve mutluluk denkleminin çözümü bir kutuya kapatılmıştı ve anahtarı, kim olduğunu yalnızca yukarılarda birinin bildiği, bir kadındaydı. Aradığı kadının Burcu olabileceği ihtimali yaz ortasında ürpertti Arif'i. Aşka yaklaşırken böyle oluyordu nedense... Teninde kol gibi kalın yılanlar geziniyordu. İnsan yaz gününde ancak bu kadar üşüyebilirdi.
KADINLAR ERKEKLER VE ANAHTARLAR
"Kadınlara kendimi verememiş olmam... Peşimi bırakmayan suçluluk duygusu, bu olabilir mi? Evet, içimdeki kurt bu, kendimi verememek, ne kadınlara ne çocuklara ne de yaptığım makarnaya... Gözümü uzaklara dikmek ve neden herkes gibi bu dünyaya ait olmadığımı sormak... Bazıları bu dünyaya ait değildir, öyle değil mi? Bazıları cimridir bazıları bonkör, bazıları iyimserdir, bazıları kötümser ve bazıları içlerindeki koskoca düğümlerle gelirler dünyaya. Erkekler, kadınlar, ilişkiler, bunları tartışmak boşuna... Yanlış şeylerle vakit kaybediyoruz. Onlar son durak. Önce kendi içimizdeki düğümlere baksak...'' Son cümleyi kafasında baştan aldı Firarda Erol: "Kadınlara kendini verememiş olmam..." Başladığı cümleyi bitiremiyordu. Dikkati ta çocukluktan arkadaşı Feşmekan'daydı. Feşmekan, şarap almaya gitmişti. Mutfakta tirbuşon arıyordu, boş cips poşetleri kültablaları, şarap mantarları, bira kapakları arasında yürüyordu. Sonra yarısına kadar içilmiş, dibine kadar içilmiş, söndürürken kırılmış doğru dürüst söndürülmemiş izmaritlerle dolu kül tablalarını geçiyordu. Feşmekan gecikiyordu. Anahtar Burcu'da olabilir miydi? Firarda'yı hatırladı Feşmekan... Ya şimdi o da partinin en güzel kızına asılırsa? Fındıklı'da yol tek şeride inmişti. Metro inşaatına hizmet eden, yollara sığmayan, Fındıklı'ya sığmayan, İstanbul'u şantiye yerine çeviren muazzam büyük makineleri seyretti Firarda. Bütün bunlar bi bitse, taksi yokuşu bi çıksa, Lale'yle buluşmayı bi atlatsa... Burcu balkonda, her şeye rağmen eğlenmeye çalışan kadınlar ve erkeklerin ortasında yapayalnız boşluğa bakıyordu. Feşmekan hâlâ yaşıyor muydu? Yaşıyorsa eğer ona dönecek miydi? Çok erkek gitmiş ve dönmemişti. Beş dakika geçti. 10 dakika. Firarda kuvvetini önce sağ bacağına sonra sol bacağına verdi, yavaş yavaş Burcu'nun yanına yerleşti sonra o da boşluğa baktı. Birlikte boşluğa bakmak güzeldi. Aradığı erkek Firarda olabilir miydi? Burcu Firarda'nın içindeki düğümlerden bihaber baygın baygın gülümsüyordu. Firarda Burcu'ya döndü, "Anahtar," dedi yanlışlıkla, Burcu soruyu pek anlamamıştı. "Efendim?" Firarda çabuk toparladı. "Pek fazla kişiyle paylaşmadığım anahtar cümle şudur bence: Mutluluk ayrıntılarda gizlidir.'' Burcu, hâlâ konuya nüfuz edememişti. Firarda, her an dönebilecek Arif'i hatırlamıştı, panikledi Lale'nin doğum günü pastası gelmek üzereydi. Burcu'nun aklına takılmıştı. Her şey olabilirdi. Bu üçüncü kopyaydı. Cihangir'deki çatı katının anahtarını tam üç kere kaybetmişti. Ama yok, anahtar yerindeydi. Firarda'yla arasındaki sessizliği bozmak için soruverdi: "Anahtar mı demiştin?" Feşmekan, geri geldiğinde, paslanmış anahtarı çıkarmış havada sallıyordu. "Anahtarı soruyorsan eğer çantamda." Feşmekan önce Firarda'yı gördü, sonra anahtarı. Kendi seçmediği bir renge bürünmüştü, ela gözlerini saymazsak, mosmordu Feşmekan. "Mutluluğun anahtarı Burcu'da." dedi Firarda. Feşmekan elinde beyaz şarap kadehleri, kaybettiği tüm kadınları düşünüyor ve giderek daha çok üşüyordu. Burcu'yu, mutluluğu, başlayabilecekleri unutup, espriye sığındı. "Anahtarını derhal veren kadınları severim," dedi. Duracel cebinden kibriti çıkardı. Müzik çalmıyordu artık. Doğum günü şarkısı, kötü bir koroyla da olsa söylenecekti. Elinde pasta tabağı, salona girdi Duracel. Bir anahtar, iki erkek. Sevinçle, pastanın kesilmesi için bekleşenler, eksik anahtarlardan, eksik mutluluklardan, eksik başlangıçlardan habersizdi. Pasta sürprizdi. Pastayı Duracel'in getirmesi sürprizdi. Sürprizin büyüğünü Burcu yaptı. "Anahtarın asıl sahibini sormuyorsunuz," dedi. Kimdi peki? O zaman, Lale'nin kendi doğum gününden kaçma niyetine getirdi konuyu. Doğru adamı bulursa eğer... Lale tüyecekti. Anahtar Lale'nindi, Burcu'ya emanet edilmişti. Lale parmaklarını frambuazlı pastaya daldırdı, küçük krema topaklarını partidekilere kendi elleriyle yedirdi. Burcu ne kadar çocuk kalpli, ne kadar çocuk gülüşlü de olsa kıkırdamadan duramadı. "Ne tuhaf, sanki herkes herkesle yatıyor gibi," dedi. Anahtar hâlâ Burcu'nun elindeydi. Firarda terliyordu şimdi. Feşmekan üşüyor, Firarda terliyordu. Beriki arkadaşından önce davrandı: "Ben Lale'yi alayım ve gideyim," dedi. Firarda giderken yanında Lale vardı. Taksici adresi bulmuştu. Firarda, taksimetredeki makul tutarı ödedi. Bir iki basamak... Tam Lale'nin kapısını çalacaktı, bir kalem arandı. Kısacık bir duraksama... Kafasındaki cümleyi karaladı kâğıda: "Herkes sevgilisini hak eder." Kapının altından anahtarla birlikte attı, o kadardı, arkasına bakmadan kaçtı.
Yayın tarihi: 12 Ağustos 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/12/pz/haber,4B5B248163DC440D879EF0DA9FAEA486.html
Tüm hakları saklıdır.