Haydi çılgın Türkler iş başına!.. Lütfen boş durmayın! Bir an önce yakın tarihinizi öğrenmeye bakın. Görünen o ki, burnumuzun dibindeki Irak, bizim açımızdan bambaşka bir yolculuk başlatacak.
Bana, "Niye?" diye sormayın!
Ben işi gücü bıraktım,
Musul Vilayet Konseyi'ni izlemeye başladım.
1992 yılında göreve başlayan Musul Vilayet Konseyi
Konsülü Anton Keller,
Birleşmiş Milletler nezdinde durmadan bastırıyor!..
Diyeceksiniz ki, "Yahu nedir bu Musul Vilayet Konseyi!"
Anlatalım!..
Musul Vilayet Konseyi
1925 yılında kurulmuş.
Musul, Erbil, Dohok, Süleymaniye, Kerkük ve
Diyala" şehirlerinin tümü Konsey çatısında toplanmış.
Kurtuluş savaşı bitince genç Cumhuriyet, 'Musul Vilayeti' ile ilgili durumu tartışmaya başlamış. Musul ile ilgili ilk sıkıntı
1922'de yaşandığı için konu o zaman görev yapan
Milletler Cemiyeti'ne yansımış.
Cemiyet, 1925 yılında "
Bölge, Milletler Cemiyeti'nin kontrolündedir. Bölgede yaşayanların hakları belirlenmeli" kararını almış. Ve, Musul Vilayeti 1932 yılında Irak Krallığı'na bağlanırken iki önemli şart koşulmuş.
Denilmiş ki;
"Bölgedeki bütün halkların insan hakları nezdindeki kuralları güvenceye alınmalı. Ayrıca bölgedeki aşiretlerin veya şahısların petrol ya da maden imtiyazları güvence altında tutulmalı." Açıkçası Musul Vilayet Konseyi'ne imtiyaz verilmiş!..
Gerisi malum!..
İkinci Dünya Savaşı sonrası Musul, Irak devletinin parçası olmuş. 53 yıl boyunca Musul Vilayet Konseyi, Irak devletinin çatısı altında yola devam etmiş.
Gelin görün ki, Körfez Savaşı'yla birlikte bölge altüst olmuş!..
Niye mi?
1991'de Çekiç Güç
32. ve
36. paralele yerleşmiş.
Irak'ta bölünmenin ilk ateşi yakılınca bölgedeki 90 aşiret harekete geçmiş.
Kendilerini temsil eden 14 grup 53 yıl önce elde ettikleri imtiyazı kullanmak için önce İsviçre'nin önemli bir hukuk bürosuyla anlaşmış.
Arkasından Anton Keller'i Musul Vilayet Konseyi'nin Konsülü olarak atamış. Sonra Birleşmiş Milletler nezdinde lobi yapmaya başlamış.
Bir yıl sonra ise ilk deklarasyon yayınlanmış: "1932'de verilen insan hakları ve petrol imtiyazı konusundaki haklar yerine getirilmedi. O yüzden bölgeden ayrılmak istiyoruz."
İddia o ki, 1992'de bu olay gündeme geldiğinde
Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı
Celal Talabani, Ankara'da yarı resmi bir toplantıya katılıp, "Gelin bu kararla beraber size bağlanalım" önerisi getirmiş.
Bu gelişme karşısında Türkiye ne yapmış dersiniz? "Komşu ülkenin toprak bütünlüğüne saygı!" demiş. Keller ise o gün bugündür göreve devam ediyor.
Peki, "Konsey ne istiyor?"
Basit.
2002'de yapılan açıklama durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor:
"2004 ile 2019 yılları arasındaki bir tarihte referandum yapacağız. Kime bağlanmak istediğimizi oylayacağız. Suriye'ye mi? Türkiye'ye mi? İran'a mı? Irak'a mı? Yoksa bağımsızlık mı? Karar vereceğiz." Sakın şaşırmayın!
"Durduk yerde niye böyle bir konuyu yazdınız?" diye sormayın. Partiler iç politika yapmaktan dış politikaya ilişkin ne yapacaklarını anlatamıyor.Bana göre Türkiye'nin önündeki en büyük problem Irak. O halde siyasetçi Irak sorununa niye uzaktan bakıyor?
Toplum Türkiye'nin Irak politikasını öğrenmek istiyor.
Sandıktan çıkacak sonuç elbette önemli. Ama iktidara aday parti liderlerinin dış politikaya öncelik tanıması ve topluma bilgi vermesi şart.
Diyoruz ki: Önce oy verin!.. Sonra Irak'la ilgili bilgi istemeyin!..
Yayın tarihi: 21 Temmuz 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/21//okur.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.