Her yanlışı, her kaybı için annesini suçlamak Seren Serengil'in canına yetmedi mi artık? Anne-kız çatışması hiç bu kadar zirve yapmamıştı ey okur! Tamam, kabul! Annemizi, babamızı kendimiz seçemiyoruz. Bu, hayatın bize en büyük kazığı mıdır? Elbette! Ardından üç aşamada nasıl da sıradan, nasıl da çaresiz olduklarını görmemiz ikinci kazık mıdır? Ona ne şüphe! Çünkü önce onları mükemmel zannederek başlıyoruz hayata. Mesela Seren gibi kız çocukları dünyanın babalarının etrafında döndüğünü zannederler ya! Ne saflık!
MÜKEMMEL DEĞİLLER!
En doğruyu baban bilir, en bilgili, en zeki, en esprili, en anlayışlı odur! Sonra büyüdükçe babana bak bak kudur! Ne oluyor? Gözün açılıyor! Başka babaları, başka insanları, yaşamları görüp, babanın aslında pek de mükemmel olmadığını fark ediyorsun. Ya da annenin... Ardından 'neden mükemmel değilsin' nefreti başlıyor içinde. Her hareketine kızıp, 'hayallerimi yıktın' krizleri geçiriyorsun. Sonra azıcık daha büyüyorsun... 'Onun adı Hıdır, elinden gelen budur' durumuna uyanıveriyorsun. Çünkü annenin de babanın da tüm bildiği, tüm becerebildiği ebeveynlik bu kadar! Hem sen nasıl bir anne olacağını zannediyorsun ki? Duyamadım; en iyisi mi? Saçmalama kızım, yok öyle bir seçenek. Peki sağlıklı bir insansan ne yapıyorsun? Aileni böyle kabul edip, sevip sayıyor, teşekkür ediyor, güzel günleri hatırlayıp hayatına bakıyorsun değil mi? Ya Seren Serengil gibileri?
SEVGİ ARSIZI VE KIRGIN
Dün Serengil'in ailesini yazdığı kitabı; 'Nefret'i okudum. Parçalanmış ailelerin nelere sebep olduğunu göstermek istemiş Seren. Ben bunu, 'hayatını eline almazsan nasıl da kendini harcarsın'ın eseri diye çevirmek istiyorum. Kitabı okurken bir buruldum, bir üzüldüm, bir sinirlendim ki sormayın. Seren'in saflığına, inadına, annesi Nevin Hanım'ın katılığına, kusursuz kızı yaratma çabalarına... Seren Serengil denince aklınıza ne geliyor? Benim aklıma; sevgi arsızı, doyumsuz, hayatının iplerini eline alamamış, derinden kırılmış, toparlanmayı becerememiş ve 'Anneden İntikam Almanın 1001 Yolu' adlı bir kitap yazabilecek kadar annesiyle çatışan bir kadın geliyor. Ta babasıyla boşamasından takmış annesine. Anne de biraz zor! (Biraz mı?) Hani şu mükemmeliyetçi, baskıcı annelerden. Nevin Hanım bastırdıkça, Seren iyice delirtmiş onu. Ne dediyse aksini yapmış. Annesi sahneden uzak durmasını istedikçe, o İbrahim Tatlıses'le gazinolara çıkmış. Devamını cümlemiz biliyoruz zaten... Hala en iyi assolist olduğunu, en iyi makyajı yaptığını zanneden, her gülümseyene sıkı sıkıya bağlanan bir Seren... 'ALIRIM ANAHTARINI...' Hapiste evlenmeler, 'Ünlüler Çiftliği', Seren'in güzellik masrafları, Nevin Hanım'ın asla 'onaylamadığı' aşkları ve kankaları, 'senin için ne fedakarlıklar yaptım' nakaratları, annesinin medya aracılığıyla savurduğu 'alırım anahtarını' tehditleri vs. vs... İnsan kitabı okurken düşünmeden duramıyor. Çocukluğunu anladık da, aklı başına geldikten sonra Seren'in hiç mi suçu yok?
NE YAPTIN KENDİNE?
İnsan hayatının iplerini bu kadar elden bırakır mı? Bu kadar 'kurban' rolünü benimseyebilir mi? Annesi, babası ne yaparsa yapsın Seren'in çoktan silkelenip kendine gelmesi gerekmez miydi? Yoksa ben de suçlarım annemi babamı, siz de! Emin olun ki hiçbirimiz ailelerimizi suçlamakta zorlanmayız. 'Beni sevmedi, beni öpmedi, üç yaşımdayken dövdü, beş yaşımdayken eve kilitledi, hiç yanımda olmadı, başka kadın için bizi terk etti gitti..." Eee? Sorarım Seren'e; eee? Sen ne yaptın kendine?
Yayın tarihi: 18 Temmuz 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/18/gny/ozyilmazel.html
Tüm hakları saklıdır.