Sahi Live Earth neydi? Tanıtım fırsatı mı, yoksa küresel ısınmayla falan da bir ilgisi var mıydı?.
Geçen hafta Live Earth'ün çok fazla soru işareti yaratan bir organizasyon olduğunu yazdım. Saygı duyulacak bir amaç. Küresel ısınmaya "Dur!" demek ve dünyanın dikkatini bu noktaya çekerek bir bilinç yaratmak... Pazarlama ve halkla ilişkiler harika, ama hakikaten amacına ulaşan, çıkardığı gürültü ürküttüğü kurbağaya değen bir organizasyon muydu bu Live Earth acaba? Bu yazıdan bir gün sonra cumartesi günü tamamını olmasa da geniş bir bölümünü izledim Live Earth'ün. Ve üzülerek haklı olduğumu gördüm. Live Earth bir halkla ilişkiler ve tanıtım fırsatı organizasyonu olarak algılanmıştı tüm dünyada. Ne düzenleyenler ne de katılanlar hadisenin farkındaydı. Ne bir coşku, ne bir pankart, ne bir slogan, ne de bir bilinç kırıntısı... Can Dündar geçen hafta köşesinde İstanbul'da da düzenlenmesi beklenen, ama becerilemeyen bu organizasyonun nasıl kaçırıldığını belli ki organizatörün verdiği bilgiler doğrultusunda yazmış. Organizatör bey bana da telefon edip "Neden benim ismim sizin yazılarınızda geçiyor?" diye sormuştu. Hayret, neden acaba? "Live Earth'ü İstanbul'a getirdim," diye sayfalarca röportaj verip, aylarca toz bulutu kaldıran bendim herhalde. Bu tür insanlar hakikaten var. Yani böyle bir tür var daha doğrusu; "Yapıcam, edicem," dediklerinde destek isterler, yazarsınız, haber yaparsınız, okurlarınızı bilgilendirirsiniz. Yapamadıklarında hesap sorup "Bu işi beceremediniz," diye yazınca da telefon edip "Benim adım sizin yazılarınızda neden geçiyor?" diye böyle bir merak ve de şaşkın ve de naif sorarlar. Can Dündar'ın Live Earth'ü nasıl da kaçırdığımızı anlatan yazısının bir cümlesi hariç, hiçbir yerinde küresel ısınmayla ilgili bir bölüm göremedim. Anladığımız kadarıyla organizatör gayet üzgünmüş, kırgınmış. Vatanı ve ülkesi için büyük bir fırsatı kaçırmış. Yani hikâye Live Earth'e katılıp küresel ısınmaya dikkat çekmek falan değil. "Biz nasıl da büyük bir tanıtımı kaçırdık." Bütün hikâye bu. Zaten bu yüzden işte Live Earth bir halta yaramadı, yaramayacak da... Oysa konserin düzenlenme tarihi 07. 07. 07 ya; İstanbul da yedi tepeymiş, Türkiye de yedi bölgeymiş, yedi komşusu varmış, konser Yedikule Zindanları'ndaymış... Müthiş yani, sponsor olsam sırf bu yüzden bile para veririm ben. Bayılıyorum bu tip halkla ilişkiler 'şey'lerine... Ama tabii sponsorların para vermemesinin nedeni, bu harika yaratıcılığın anlaşılamaması değil. Meğer onlar fabrikalarının çevrecilerce gözaltına alınacağından korkmuş. Günaydın! Para istemeye giderken, "Live Earth'ü İstanbul'a getirdim," diye basına konuşurken bunu bilmiyordunuz da sponsorlar kelek atınca mı bir anda şaşırdınız yani? "A aaa, fabrikaları mı var sponsorların?" Böyle mi oldu? Ha bir de hükümet istememiş. Yazının devamında konu Güneydoğu'ya ya da AB'ye de bağlanır mı, diye merak etmedim değil. Ama bağlanmadı. Organizatör bey, konseri izlerken ağlamış, sinirlenmiş, "Türkiye'yi nasıl da tanıtamadık!" demiş. Vatansever organizatör, kaybettiğini yazıdan öğrendiğimiz 430 bin dolarını da vatanı ve milleti için helal etmiştir, diye düşünüyorum. Vatan için kaybedilen paraya ağlanmaz değerli organizatör. En azından Live Earth'ün kısa teaser'larında ve mini jeneriklerinde İstanbul adı bir saniyeliğine görünüyordu. O da bir şeydir. Siz görevinizi yaptınız, silin gözünüzün yaşını, kalkın ayağa dimdik. Türkiye'nin tarihte katılacağı en büyük organizasyon bu olacaktı. Kaçırdık biz bu fırsatı. Sponsorlar para vermeyince yenik sayıldık.
NOT: Bu yazıdan sonra beni ikinci kez cep telefonumdan arayıp rahatsız etmeyiniz. "Sen kısa pantolonla oynarken ben organizasyon düzenliyordum," diyerek küresel ısınma bilincinizi de ifade etmeyiniz.
Bugünkü Tüm Yazıları
Live Earth Earth'ü nasıl da kaçırdık!
Yayın tarihi: 13 Temmuz 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/13/cm/haber,56F4E9B389A643468B8FC2D11C300781.html
Tüm hakları saklıdır.