EA
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?EA
'Hiç sana yakışıyor mu?'
Financial Times'da çıkan bir yazıda, Türk finans çevrelerinden bazı uzmanların, " Biz CHP'ye oy vereceğiz ama seçimi AKP'nin kazanmasını istiyoruz " dediği yer aldı.
Garanti Bankası bünyesindeki bu uzmanlar, ekonomi yönetiminde CHP'yi görmek istemiyormuş. Ama yine de, " laikliğe bir halel gelmesin " kaygısıyla, CHP'ye oy vereceklermiş.
Üç, beş finansçının oyları elbette seçim sonuçlarını herhangi bir şekilde etkileyecek ağırlığa sahip değil. Okyanusta birer damla... Yine de burada ifade edilen ruh hali üzerinde durmak gerekiyor.
Geçenlerde halkla ilişkiler sektöründe çalışan, patron düzeyinde iki kadınla birlikteydim. "Kime oy vereceğiz" diye kıvranıp duruyorlardı.
AKP'ye vermezlermiş... CHP'yi de beğenmiyorlarmış... Acaba MHP'ye mi verselermiş?
"Siz işkadınısınız, para kazanmanız gerekiyor, MHP ekonomide ne vaat ediyor " diye sordum. Birbirlerinin yüzüne baktılar.
İnsanların parti programlarını filan inceleyerek oy vermediklerini zaten biliyoruz. Birçoğu çevrelerindeki insanların sözünü dinliyor. Beğendikleri, önemsedikleri, değer verdikleri bir kişi... Yani kendi " kanaat önderleri " kime oy veriyorsa, o tarafa yöneliyorlar.
İşte kritik nokta da bu...
Niye kritik? Anlatmaya çalışayım.
Prof. Şerif Mardin bir süre önce Ruşen Çakır'a verdiği röportajda şöyle dedi: "Türkiye'de ' mahalle baskısı' diye bir şey var. Bu havanın AKP'den bağımsız olarak Türkiye'de yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla AKP değil de, bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır."
Bu konudaki tartışmaları şimdilik bir yana bırakarak, buradaki temel fikri devam ettirmek istiyorum:
Eğer muhafazakar kitlelerin yaşadığı küçük kentlerde ve kasabalarda 'mahalle baskısı' diye bir şey varsa... Büyük kentlerde de ' döpiyes baskısı' var.
'Döpiyes baskısı' diye anlatmaya çalıştığım olguya en belirgin biçimde cumhuriyet mitingleri sırasında şahit olduk. Normal hayatlarında siyasetin 's'siyle ilgisi bulunmayan 60 yaşındaki " döpiyesli cumhuriyet kızları " arkadaşlarını mitinglere katılmaları için kışkırttılar.
Bunlar hafta içi günlerde, kocaları işteyken ya da yürüyüşe çıkmışken birbirlerine çayakeke giden kadınlardı. Benzeri bir baskıya işyerlerinde
ve kafelerde de şahit olduk.
Tabii "baskı" derken kastettiğim şeyin "şiddetle" bir alakası yok. Bu mekanizma daha çok " ayıplama " ve " tedirgin etme " şeklinde ortaya çıkıyor: " Nee, mitinge katılmıyor musun?.. Çarşafa soksunlar da gör gününü... "
Ya da şöyle: " Senin gibi çağdaş bir insan, nasıl sakallı-takkeli adamlarla, karafatmaya benzeyen kadınlarla yan yana durur? "
Tahmin edeceğiniz gibi, bu tip " Hiç sana yakışıyor mu " frekansındaki cümlelere; bükülen dudaklar, kısılan gözler, hafifçe çatılan kaşlar eşlik ediyordu.
" Hayat tarzları politikası " işte böyle işliyor. Bu kesimin temel derdini şöyle özetleyebilirim: " Şu anda fotoğrafım çekiliyor olsa, kimin yanında gözükmeliyim? "
Yazının başına dönersek: Ben sanılandan çok daha fazla finans uzmanının, tam da cüzdanlarını düşünerek, AKP'ye oy vereceğini tahmin ediyorum.
Ancak söze dökmeleri kolay değil. Çünkü yemekten sonra '
Hoyo del Monterrey' yakan erkeklerden ve '
Marc Jakobs' çantalı kadınlardan oluşan sosyal çevrelerinden dışlanırlar ki bunu asla göze alamazlar.
Seçim sandığı ise gözlerden uzak, insanın kendi başına kaldığı bir yerde duruyor.
23 Temmuz'dan itibaren '
itiraf.com' sitesine bakmakta yarar var. Bu internet sitesinde çok ilginç finansçı itirafları okuyabiliriz.
Yayın tarihi: 11 Temmuz 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/11//haber,64E11D3F397740F69487858CD1F639F0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.