Yazarken ellerim titriyor... Yüreğim pır pır... Haber bültenlerine, internet portallarına bakamıyorum. Kendimi en kötü habere hazırladım ama yapamıyorum... İçimde çok derinlerde bir his "Başaracak" diyor. Zira onunki bir "azmin zaferi" öyküsü... Karadeniz Ereğli'nin küçücük barlarında bir başına gitar tıngırdatan uzun saçlı delikanlı, kısa sürede nasıl Türkiye'nin en fazla gelecek vaat eden starı olmayı başardıysa, Azrail'i de tuş etmeyi başaracak, başarmalı... Onu sevenler nasıl kenetlenip, Yalancı Yarim dizisinin Star ekranlarına tutunmasını sağladılarsa, dualarıyla Barış'ın da hayata tutunmasını sağlayacaklar... Köşemizin müdavimleri artık biliyorlar. Yine de hatırlatmakta fayda var. Pazar günü bu köşede çıkacak yazıları bizler cuma günü öğle saatlerinde yazıyoruz. Kaderin cilvesine bakın ki, pazar günü yine yarışmalardan çıkan bir genç manken adayının, Güneş Öznek'in iç acıtan hikayesini kaleme alırken, o satırlarda Barış'ın da adı geçmişti. Cumartesi sabahı acı haberi aldığımda, olayın dehşetiyle birlikte "yedek yazmanın" kasveti de içimi kaplayıverdi. Salıyı bekleyemezdim. Çünkü içimden taşanları bir gün daha taşıyacak kuvvetim yoktu. Bugün yazı günüm olmamasına rağmen, dudaklarımda dualarla klavyenin başına geçtim. Çünkü bu köşeden yayılacak iyi dileklerin, dualarla birleşerek Barış'ı hayata döndüreceğine inanıyorum... Barış'ı Akademi Türkiye yarışmasında tanıdım. Onu otel seçmelerinde gördüğüm ilk gün, "Karadeniz Ereğli'den Barış diye bir çocuk var ki..." diye sütunlarıma taşımıştım. Akademi Türkiye'de mikrofonu eline aldığı her an sahnede bir enerji patlaması yaşanıyor, ekranlardan dalga dalga Türkiye'ye yayılıyordu. Ondaki, kelimelerle ifade edilmesi zor bir aura idi. Kısa sürede ekran başındakiler de bu ışığın peşine takıldı. Neredeyse tarikat gibi bir hayran kitlesine sahip oldu. Duydum ki, o ışık saçan, sevgi dolu, kocaman yüreği iki kez durup, yeniden çalışmış. Demek ki savaşıyor, uğraşıyor. Sadece kendi için değil, bizim için de... Onu her gördüğümde konu motosiklet tutkusundan açılırdı. Derdim ki; "Yahu bu ülkede yol mu var ki, iki tekerleğin üzerinde akrobatlık yapıyorsun. Al bir tane otomobil, dört teker de yola bassın, bizi merakta bırakma..." Ne var ki unutmuşum, kadere tekerlek takılmayacağını... Haber bültenlerinde hurdaya dönmüş otomobilin dört tekerleğini havada görünce gözümden yaş boşalması işte bundandı... Hep yazarım ya, "Dizilerin sezon finalleri hastanede bitmesin" diye... Hani milleti yaz boyunca merakta bırakıp, bir yandan da dizi oyuncularıyla yeni sezon için pazarlık yapan prodüktörlere sinir olurum ya... Şimdi Barış'ın hastane sahnelerinin kötü bir "sezon finali" olduğuna inanmak istiyorum. Barış, sevenlerini azıcık merakta bırakacak, birazcık heyecanlandıracak ve bizler yeni sezonun ilk bölümünde başucundaki kalp ritmini gösteren aletteki yeşil çizgilerin zig-zag yaptığını, parmağının kıpırdadığını, gözlerinin yavaşça aralandığını göreceğiz... Dayan Barış'ım. Ne olur dayan...
Yayın tarihi: 2 Temmuz 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/02/gny/haber,4AFF0239622A4E3D8C6CCE5896D4B2CF.html
Tüm hakları saklıdır.