Anayasa Mahkemesi'nin cumhurbaşkanı seçimini durdurduktan 58 gün sonra yayınlanan gerekçeli kararı çok ama çok tartışılacak. Çünkü pek de uzun sayılmayacak gerekçede ortaya konulan görüşler hem ikna edici değil, hem de Onursal Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk'un ifadesiyle, "Yorum biliminin kurallarını çiğniyor."
Daha önemlisi, kendini Meclis'in yerine koyup, Meclis'in iradesini üstlenip kavram üretiyor, kural getiriyor:
"Bundan böyle cumhurbaşkanı seçimi ancak nitelikli uzlaşma ile yapılabilir!" Hepsi bu kadar olsa neyse. Anayasa Mahkemesi'nin oyunun kurallarını değiştiren gerekçeli kararıyla Türkiye sıkıntılı, belirsiz, hatta tehlikeli bir sürece girmiş oldu. Bu karardan sonra parlamentonun cumhurbaşkanı seçmesi hemen hemen imkansız hale geldi. Özellikle de, kamuoyu araştırmalarındaki sonuçlar sandıkta da doğrulanıp Meclis'e 3 veya 4 parti ile 2530 bağımsız girerse Yüce Mahkeme'nin buyurduğu "Nitelikli uzlaşma"nın sağlanması mümkün mü?
Bu gerekçenin ardından Yüksek Mahkeme'nin tutarlılığı için cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören Anayasa değişikliğinin de iptali olasılığı son derece arttığına göre, 22 Temmuz sonrası karşılaşacağımız tabloyu tahmin etmek pek zor değil: Meclis, başkanlık divanını oluşturduktan sonra cumhurbaşkanlığı seçimine geçince toplantı yeter sayısı olan 367'yi bulamayacak. Bu da kaçınılmaz olarak Meclis'in kendini feshetmesi ve erken genel seçime gidilmesi sonucunu getirecek.
Bir hukukçunun dediği gibi, 1980 öncesi Meclis'te üç günde bir cumhurbaşkanı seçimi turları yapılıyordu, şimdi üç ayda bir sandık turları yapacağız. Karara muhalif üyelerin uyarıları Zaten Anayasa Mahkemesi'nin bu kararının Türkiye'yi eşi görülmemiş bir krize sürükleyebileceği muhalif üyelerin karşı oy yazılarında da açık açık ifade ediliyor:
"Cumhurbaşkanlığı seçimleri bundan sonra istenen toplantı nisabıyla, daha büyük sorunların kaynağı olmaya adaydır.
Demokratik hayat, yerini daha ağır kaoslara bırakmak gibi hiç de düşünülmeyen sonuçlara neden olabilecektir. " (Haşim Kılıç)
"En az 367 üyenin katılımıyla toplantı yapılmasını öngörmek, geriye kalan 184 milletvekilinin daha karar aşamasına gelmeden TBMM'yi bloke ederek çalışamaz duruma getirmesine izin vermektir. Üçte birlik bir azınlığın seçim sürecini bu yolla engellemesi, azınlığın çoğunluğa tahakküm etmesine neden olacaktır.
Demokrasi sınırsız bir çoğunluk rejimi değildir, ancak azınlığın çoğunluğa dayattığı bir rejim de hiç değildir. " (Haşim Kılıç)
"1961 Anayasası uygulamasında karşılaşılan zorluklara
1982 Anayasası ile getirilen çözümler, tam bir geri dönüşle sistemde daha ağır sosyopolitik ve sosyoekonomik problemlere de yol açabilecektir." (Sacit Adalı)
Özetle 1982 Anayasası, 1980 önce yaşanan krizlerden alınan dersle cumhurbaşkanının mutlaka seçilmesini isteyen bir sistematiğe dayandırıldı. Ama Anayasa Mahkemesi aynı Anayasa'yı cumhurbaşkanının seçilmesini imkansızlaştıracak biçimde değiştirmiş oldu.
Yüce Mahkeme'yi de sıkıntıya sokan bu kararı ister "Takdir yetkisinin keyfi boyutlara taşınması", ister "Milli iradeye müdahale" veya "Yargının siyasallaşması" diye değerlendirin ama bir gerçeği hepimiz kabul etmeliyiz: Türkiye'nin kaldıramayacağı yeni bir krizin patlak vermesini istemiyorsak, 22 Temmuz seçimiyle oluşacak Meclis gönüllü veya zoraki uzlaşma sağlamak zorunda.
Hem de çifte uzlaşma gerekiyor: Önce 11'inci cumhurbaşkanını seçmek için. Ardından bir daha böyle sorunlarla karşılaşmamızı önleyecek yeni bir Anayasa hazırlamak için.
Yayın tarihi: 28 Haziran 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/28//haber,87E084721F134634849A8FE499655E22.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.