kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Haziran 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Üç nokta...

Biz; insani, vicdani ve mesleki bakımdan "sıkı gazeteci" olsak...
Sivil veya askeri her kurumun, gücüne, parasına, iktidarına, kudretine, kuvvetine ve silahına güvenip ve yaslanıp;
Bununla tehdit edeceğinden, ürküteceğinden, sindireceğinden neredeyse emin biçimde, bir gazeteciyi sadece gazetecilik yaptığı için paylamaya, azarlamaya kalkışmasına, hedef göstermesine;
İnsani, vicdani, mesleki bakımdan isyan ederdik.
Görüşümüz, çalıştığımız yer ne olursa olsun; yazılarda bunu belirtir, meslek örgütlerini bir ağızdan ayağa kaldırırdık.
Hele hele genel yayın yönetmenleri, müdürleri, başyazarlar... Hep birlikte, mesleki dayanışma ve mesleğe saygı adına gümbür gümbür tavır alırdı.
Genelkurmay'ın, ABD'deki senaryoyu haberleştiren Yasemin Çongar'a (gecikmeli, bekleyerek, izleyerek, neden sonra) sert tavrına alınacak tavır o olmalıydı.
Daha önceki benzer vakalarda ağır basan sessizlik gibi bir siniklik, sinamekilik, işte öyle bir şey değil!
Biz; insani, vicdani ve mesleki bakımdan "sıkı gazeteci" olsak...
Özellikle marttan bu yana, İncirlik'te ABD'ye ek (savaş ve işgalcilik) imkanları sunan İncirlik vizesinin bir türlü yenilenmemesi ile "mayınlı terör" patlaması arasındaki (olur a!) bağlantıları daha fazla merak ederdik.
Hükümet ve Genelkurmay'ın "geciktirme" de mutabık olup olmadığını, bu tavrı ABD'nin "ne kadar sürpriz", hatta "ne derece dostluktan uzak" saydığını didiklerdik.
Geçenlerde bu sütunda, "İncirlik sürecinde ABD ile bir nevi savaş halinde olduk" diye belki biraz abartarak özetlediğim durumun manasını ve bunun iç politik gelişmelerden, terör ve terörle mücadeleye, Kuzey Irak tartışmalarına, hatta artık ABD yönetiminin sadece bir kanadı olan "şahin muhafazakarlar" ın senaryolarına nasıl uzandığını çözebilirdik. Çözmeye uğraşırdık.
Ve nihayetinde, sanki bunca şey yokmuş, hiç olmamış gibi, içindeki nükleer başlıklarla birlikte, 22 Haziran'a bir kala, Ankara'dan ABD'ye sunulan "İncirlik'te sürenin uzatılması" kararını daha fazla ciddiye alırdık.
Biz; insani, vicdani ve mesleki bakımdan "sıkı gazeteci" olsak...
Bunca toz duman arasında, iktidarın asıl denetleneceği, soruşturulacağı, teraziye vurulacağı noktaların, onun ekonomik, toplumsal etkileri, yoksul, mağdur kitlelere, gençlere umut verip vermediği, milyonlarca insanın hayallerini kırıp kırmadığı olduğunu dikkate alırdık.
Onca bakanlıkta, ihalede, belediyede, vitrin arkasında gerçekte nelerin döndüğünü;
liberal, merkez sağsol iktidarların, Yüce Divanlık bakanlar çıkaran "Demokratik sol, milliyetçi sağ, liberal sağ" koalisyonun ardından, bir dört yıldır ne tür bir kayırmacılığın hüküm sürdüğünü;
"Devleti, kamuyu babasının malı sayma" nın örnek vakalarını deşerdik.
Eş dost, çoluk çocuk, tanıdık, akraba, partili derken; kimlerin hangi işlere nasıl ulaşabildiğini, "manevi" bir dünyanın içinden patlayan "maddi, dünyevi ihtiraslar" ın nasıl endazeden çıkabildiğini görmeye, göstermeye çalışırdık.
Ama bunca mesleki donanımın, deneyimin; onca ünlü, güçlü kalemin, ismin, yöneticinin, patronun; şunca "yerine, duruma, adamına, şartlara göre" cesaretin; meslek adına bir sürü bilgeliğin, bilgiçliğin, bilmişliğin ardında hep sağlam bir şeyler eksik kalıyor.
Muhtemelen, "üç nokta"!