kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Haziran 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Hedefler, siyasiler

"Hedef yıllık enflasyonu kalıcı olarak yüzde 3'e indirmek..."
Hayır; yeni bir haber değil. 10 yıl öncesinden kalma.
2008-2010 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program'daki hedefleri incelerken yakın geçmişe dönmek ihtiyacını hissettik ve arşivimizden "Enflasyon" dosyasını indirdik.
İşte giriş cümlemizin kaynağı olan 7 Ekim 1997 tarihli haber: "ANAP-DSP koalisyon hükümeti enflasyonla mücadelede kararlılığını bir kez daha doğruladı. 1998 sonu için enflasyon hedefini yüzde 50 olarak belirleyen hükümet, 1998 yılı için hazırladığı istikrar bütçesi ile makro ekonomik programı, 3 yıllık orta vadeli programa dönüştürme kararı aldı. Bu programla birlikte ekonomik dengelerin kurulması için gereken tüm reformların hayata geçirilmesi ve buna bağlı olarak enflasyon oranının üçüncü yılın, yani 2000'in sonunda yüzde 3'e düşürülmesi hedefleniyor. "
Sonrası malum. Türkiye'nin ilk "Orta vadeli program"ı 2000 Ekim'indeki mini krizle ağır yara aldı, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik felaketi olan 2001 Şubat'ındaki krizle de çöktü. O krizden geriye yüzde 70 enflasyon ve 2 milyon işsiz kaldı.

Hedef bu yıl sonuydu
Kemal Derviş'in başlattığı ve AK Parti iktidarının sürdürdüğü ekonomiyi yeniden yapılandırma programıyla işler rayına girmeye başlayınca, orta vadeli program denemelerine dönüldü. En iddialı çalışma 2004 sonunda açıklanan ve 2005-2008 dönemini kapsayan üç yıllık AB'ye Katılım Öncesi Ekonomik Program oldu. O belgede bakın enflasyon için nasıl bir hedef konuyordu: "Enflasyon kalıcı bir şekilde tek haneli seviyelere indirilecek ve 2007 sonunda yüzde 4'e düşürülecek." Enflasyon (TÜFE) şu sıralar yüzde 9-10 aralığında gidip geldiğine göre, hedefte en azından yüzde 100'lük bir sapma var.
Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) hazırladığı, Bakanlar Kurulu'nun kabul ettiği ve dün Resmi Gazete'de yayınlanan "Üçüncü Orta Vadeli Program" ile yüzde 4 hedefi bir yıl daha ötelenmiş oldu. Dileriz bu kez tutar.
"İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB'ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye" vizyonu temel alınarak hazırlandığı belirtilen programda, başta enflasyon olmak üzere sıralanan hedeflere ulaşmanın ana koşulunun "Makroekonomik istikrarın sürdürülmesi" olduğu, onun da "Mali disiplinin sıkı sıkıya korunmasıyla" sağlanabileceği önemle vurgulanıyor.

Kaynak gösteren yok
Mali disiplinin korunması demek, devletin gelirgider dengesini gözetmek, kaynağı olmayan harcamalardan kaçınmak demek.
DPT, "Üçüncü Orta Vadeli Program" ile ona bağlı "Orta Vadeli Mali Plan"ın birer nüshasını tüm liderlere göndermeli. Bol keseden atıp tutmalarını frenlemek için. Çünkü Demirel'in 1991 seçimlerindeki ünlü "Tütüne kim ne veriyorsa, benden 5 bin lira fazlası" popülizmi bu seçimde neredeyse tüm partilere bulaştı.
Mazotu 1 YTL'ye, onu bile çok bulup 80 kuruşa indiren mi ararsınız, her yoksulun cebine ayda 250 YTL koyan mı, her işsize 350 YTL maaş bağlayan mı, emeklilere yılda 2 maaş ikramiye veren mi, muhtaç aile reislerine ayda 200 YTL yardım dağıtan mı, asgari ücreti 2 bin YTL'ye çıkaran mı, ev hanımlarına 500 YTL, çocuklara 250 YTL aylık vaat eden mi, mazottan ÖTV'ye kaldıran mı, elektrikte KDV'ye yüzde 10'dan yüzde 1'e düşüren mi, gıdada KDV'yi sıfırlayan mı... Liste uzayıp gidiyor.
Oysa 1994 ve 2001 krizlerini inceleyen iktisatçılar, iki çöküşü de "Popülizm" ve "Seçim ekonomisi"nin tetiklediğini söylüyorlar.
Siyasiler farkındalar mı bilmiyoruz ama bu vaatleriyle aslında yeni bir krizin felaket tellallığını yapıyorlar.
Neyse ki, onlar iktidara gelseler bile ölçüsüz vaatlerini hayata geçirmelerine engel olacak bir Merkez Bankası var.