kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Haziran 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ASLI AYDINTAŞBAŞ

"Irak'a girelim!" naraları

Türkiye'de yaşayan herkesin, en azından bir kez "şehit cenazesi" denilen olayı görmesi lazım. Yalnız terör denilen lanetin sıradan insanların yaşantısında açtığı o devasa çukuru görmek için değil; aynı zamanda terör ve şehitlik üzerinde oynanan siyasi tiyatroyu tüm boyutlarıyla hissedebilmeniz için...
Siirt'te mayın patlaması sonucu şehit olan jandarma er Kadir Yalçın'ın Kocatepe Camisi'ndeki cenazesindeyiz. Merdivenleri ağır ağır çıkarken, bizim gibi cenazeye gelen vatandaşlar, Ankara garnizonundan subaylar ve bolca gazeteci geçiyor yanımızdan.
Genelde hep "aynı" tabloyu görürsünüz: Gecekondu ya da kırsal kökenli bir aile, ölümün şokuyla bir gecede 20 yaş yaşlanan baba, perişan olmuş akrabalar, kardeşler, nişanlılar ve yürek acısıyla kendinden geçmiş yarı baygın bir anne ya da eş. Ölüm, Kadir Yalçın'ın Mamak'ta kıt kanaat yaşayan, her şeyiyle sıradan ailesini de bu kareye sıkıştırmış.
Cenazelerde ailelere bakıp, acılarını sessiz sedasız yaşamak yerine saatler boyu kameraların önünde konu mankeni olduklarını görünce hallerine iki kat acıyorum. Kocatepe'de her zamanki gibi bir protokol bölümü, bir de tentenin altında aile ve yakınlara ayrılmış alan var. Dün Kadir Yalçın'ın cenazesinde de siyasiler, bakanlar ve komutanlar, cenaze alanına girip aileye taziyelerini sundukları andan itibaren, acının her karesi ailenin tam karşısında siper almış gazeteci ordusu tarafından görüntüleniyordu.
Bu cenazede Genelkurmay'ın iki gün önce "kitlesel karşı koyma refleksine" çağırdığı sıradan vatandaşlardan çok, birileri tarafından organize edilmiş 300-400 kişilik bir kalabalık gözüme çarptı. Genelkurmay'ın arzuladığı, İspanya'da teröre karşı yapılan dev mitingler. Burada ise yol kenarlarında, otobüs duraklarında gördüğünüz cinsten işsiz güçsüz itilmiş kakılmış kızgın genç erkeklerden oluşan organize bir kalabalık var. Grup liderinin emrine göre kah slogan atıyor, kah elleri havada kurt işareti yapıyor. Bir ara genç bir adam bayrak dağıtıyor. Kalabalık, önce "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" ardından da "Satılmış AKP" diye bağırıyor. Aralarında dolaşıyorum; bir bölümü ülkücü, bir bölümü de Nizamı Alem Ocakları'ndan olduklarını söylüyor. Aynı grup daha sonra uzun uzadıya tekbir getiriyor; hükümet aleyhine sloganlar ve pankartlar arasında "Barzani ve Apo'yu vurun" ya da "Irak'a girelim" diye tempo tutuyor.
Yok, yok, Genelkurmay'ın istediği "kitlesel tepki" nin tam olarak bu olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen cumhuriyet mitingleri benzeri bir kalabalık arzulamışlardı. Oysa kameralar için kurgulanmış izlenimi veren bu cenazede doğal bir kalabalık, "Türkiye'nin aydınlık yüzü" diye gururla görüntüleyeceğiniz kitle yok.
Cenazede iki adamın yüzü çok gergin: Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül. Dışişleri Bakanı muhtemelen şehit ailesinin AK Partili olmasından da cesaret alarak cenazenin protestoya dönüşmeyeceği umudundaydı. Oysa sanki Siirt'teki katliamdan kendisi sorumluymuş gibi bir sürü hakaret ve protestoya maruz kaldı. Gerilim had safhadaydı. Kendini tuttu, tuttu, ama sonunda dayanamayarak yakınında "Apo'yu besliyorsunuz" diye bağıran adama haykırdı "Asıl siz asmadınız! Biz değil siz asmadınız!" Otokontrolü son derece yüksek olan Gül'ün ilk kez böyle zıvanadan çıktığını gördüm. Adeta katil muamelesi görmek, milliyetçiliğiyle övünen bu Kayseri evladını çıldırtmıştı.
Aktaracağım son kare, Yaşar Paşa'ya ait. Genelkurmay Başkanı süzgün, son derece üzüntülüydü. Kortej sırasında Abdullah Gül'ün yanına düştü. Yol kenarında spontane olarak birikmiş kalabalık "Yaşa Yaşar Paşa" diye alkışlarken, gür sesli bir kadın "Yaşar Paşam, ne yapıyorsun onların yanında!" diye bağırdı. Düşünün ne kadar kutuplaşmış bir toplum haline geldik! Bu gerilim nereye gider? Kim bilir Genelkurmay Başkanı'nın üzerinde bilmediğimiz ne baskılar, ne ağırlıklar vardır diye düşündüm...