Ben bu işin içinden çıkamadım... Daha kaç dostu kaybetmemiz lazım gerçeği görebilmek için? Kaç cenazede kıymetini bilmediğimiz, doyasıya yaşayamadığımız zamanın ardından gözyaşı dökmemiz lazım? 'Keşke'lerle savaşmamız lazım. Biri bana söylese ya, hesapsız kitapsız sevgiyi yaşamak için, geleceği projelendirmeden, geçmişi didiklemeden sevebilmek için ne bekliyoruz? Çünkü ne biz ölümsüzüz ne de sevdiklerimiz...
ABLAMDAN MEKTUP...
En güzel çağında, 29 yaşında kaybettik Genco'muzu. Ablam Zeynep'in biricik sevgilisi Genco'yu. Cuma sabahı çıkmış evden, tam işe girerken, kapının önünde yığılıvermiş kaldırıma. Geride onca sevenini, yapmak istediği onca şeyi bırakarak... Bugün müsaadenizle köşemi Zeynep'ime bırakıyorum. Yüreği cayır cayır yanarken, cenazede nasıl metindi, nasıl dimdikti omuzları. Oysa zamanı geri alabilmek için her şeyi yapabileceğini biliyorum... Ama ne fayda? Şimdi söz Zeynep'te:
'Gönülleri bir merhaba ile fetheden adam...' Neşeli, samimi, sevgi dolu, cömert, ilgili, çocukla çocuk büyükle büyük olabilen, hatta bazen büyükleri çocuk yapabilen, harika yemek yapan, çok iyi yemek yiyen, hayatı son derece ciddiye alırken keyifle yaşayabilen, gönülleri bir merhaba ile fetheden adam... İşte o adam benim sevgilimdi. Önce ikimiz de ne olduğunu anlayamadık... Korktuk belki... Hislerimizi tam olarak açamadık birbirimize... Sonra kelimelere dökmesek de anlamaya başladık. Gözlerin ne çok şey anlatırdı. Sırf ben mutlu olayım diye neler yapardın... O kadar hayat dolu, o kadar hareketliydin ki, her şeyi yapmak isterdin. Gece de çıkmak, sabah işe de gitmek, arkadaşlarını da görmek, aileni de ziyaret etmek, konserleri kaçırmamak... Ve bunların hepsini mümkün olduğu kadar keyif alarak yapardın. Yetişemiyordum sana bir türlü, hatta belki de son zamanlarda benim yüzümden biraz yavaşladın. Ama "Genco seninle mutlu" dedin. Son gecen de öyleydi... Çok sevdiğin bir arkadaşınla, çok sevdiğin bir yerde yemek yedin ve sonra yine çok sevdiğin bara gittin. Ben de geldim yanına. O gece sende kalmayı planlamadığım için evde sana sürpriz bir not yazmıştım (sana notlar bırakmamı ne severdin... Keşke daha çok yazsaydım). Eve gidip notu görünce çocuklar gibi sevindin ve bir elinle notu göğsüne bastırırken diğer kolunla bana sarıldın ve öylece uykuya daldık. Sabah yataktan kalkmadan önce beni daha önce öpmediğin kadar uzun uzun öptün veda eder gibi ve duşa girdin... Islak ıslak gelip sarılınca kızdım sana. Bana son sarılışın olduğunu bilsem kızar mıydım? Sonra giyindin ve beni öpüp gittin... Bugün mezarını çiçeklerle süslerken düşündüm... Yaşadığım çok zor günlerin ardından Tanrı'ya gecelerce senin gibi biri için dua ettim ve sen çıktın karşıma. Hediye gibi, ışık gibi... Tüm yaşamımı, beni değiştirdin. Şimdi hayata bambaşka gözlerle bakıyorum. Sana nasıl teşekkür ederim?.. Beni duyuyor musun?.. Cenazeden sonra evine gittim... Evimize... Bir gece önce yazdığım notu buldum. Meğer ben de sana bilmeden veda etmişim: "Sevgilimmmm, Uykuya dalmadan önce benimle ilgili güzel bir hayal kur ve gerçekleşmiş gibi düşün. Seni çok sevdiğimi ve hep yanında olmak istediğimi unutma! İyi uykular, Tatlı rüyalar..." Zeynep
Yayın tarihi: 4 Haziran 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/04/gny/haber,B04ED709E8B94C36B660A6FFF1B83FC6.html
Tüm hakları saklıdır.