Dünyalar tatlısı ikizlerin altının temizlenmesi, süt emme seanslarıyla geçiyor günler... Oğlan tembel teneke, kız doğuştan mücadeleci... Gel de bu manzaraya gülme!.
Biri benim kucağımda, diğeri kocamın... Ne yalan söyleyeyim, şaşkınız. Biz mi yaptık bunları? Ben mi taşıdım dokuz ay karnımda bu küçükleri? Yok canım! Evde iki üç saat arayla seans başlıyor. Önce oğlanın altı değişiyor, o sırada kız emiyor. Ardından oğlanın emme faslı başlıyor. "Fasıl," diyorum, çünkü ağzını dayayıp dakikalarca gözlerini dikip uzaklara, sağa sola bakıyor. Sebep? Biberondan içmeye alıştı da ondan. Nasıl bir tembel teneke anlatamam. Konuşabilse
"Anne yorma beni meme işleriyle, ver şu biberonu da içeyim," diyecek. Durum o kadar vahim yani. Kız ise doğuştan mücadeleci... Hırsla kavrıyor, istediği kadar süt gelmeyince nasıl sinir yapıyor, anlatamam.
Sevgili Ayşe (Arman) doğumum için gözlerimi ıslatan bir yazı kaleme almıştı geçenlerde. Dubai'ye sevgiler. Diyordu ki
"Biri Balçiçek'in kucağında, diğeri kocasının, hayat akıp giderken dışarıda onlar birbirlerine gülümsüyorlar. Daha romantik bir şey düşünemiyorum." Hakikaten de öyle. Sürekli odanın bir köşesinden ötekine birbirimize gülümsüyoruz. Arada bir kahkaha atarak gülüyoruz. Özellikle ellerini yumruk yapmış, kıpkırmızı bir yüzle süt bekleyen bebelerin bir iki emişten sonra kolları yanlara düşünce... Tutamıyoruz kendimizi. Öylesine bir teslimiyet, öylesine bir kabullenmişlik... Dünyalar tatlısı iki küçük. Kuzguna yavrusu güzel gözükür misali... Nasıl romantik geliyor o gülüşler bana Ayşe sorma! Sonra akşam saatlerinde iki minik uyuyunca, bahçeye kaçıyoruz. Birer kadeh şarap koyuyoruz. Daha bitirebilmişliğim yok bardağımı, ama olsun. Duygusu güzel. Dışarıda hayat akıp gidiyor, her şey bıraktığım gibi, hatta bazı şeyler daha anlamsız, daha boş. Başımı kaldırıp gökyüzüyle aramızdaki kayısı ağacına bakıyorum. "Sence hangisi tırmanır buna?" Tabii ki kız! Oğlan merdiven ister! Aynı anda gülmeye başlıyoruz. Bu da acayip romantik geliyor bana. Babasının omzunda top olmuş uyuyan bir bebeği görmek de çok çekici. Uzun lafın kısası hayat bir anda değişti. Meslektaşım Sanem Altan'ın da bir kızı oldu.
"Bu duygu harikaymış, bayıldım başıma gelenlere," diyordu mesajında. Mutluluğu mesajından bile fışkırıyordu. Hakikaten ben de sevdim bu duyguyu. Daha önce niye yapmadım ki? Tek temennim var, Allah isteyen her kadına anneliği tattırsın. Uzun lafın kısası, bizim evde işler biraz değişti. Örneğin iki minik köpek, inanılmaz şaşkın.
"Eve kim geldi? Niye bizim dışımızda birine de 'Oğlum,' diye sesleniliyor? Ya bırakın da iki yalayalım, arkadaş olalım," durumu mevzu bahis. Bebekler ağlıyor, onlar havlamaya başlıyor, o sırada kapı çalıyor, elektrikçi geliyor, yukarıdan haber geliyor musluk da bozulmuş. Yani güleriz, ağlanacak halimize. Ama bu koşuşturma, bu panik duygusunu da seviyorum. Kocamın sabahları istemeye istemeye işe gidişini, her saat başı arayışını da romantik buluyorum ben. Bu arada koşuşturma ve panik demişken... Alman Hastanesi'ne gerçekten de çok teşekkür ederim. Bana ve bütün aileye, arkadaşlara, tanıdıklara katlandıkları için... Kalabalık bir doğum oldu benimkisi. İyi de oldu. Güle oynaya gittim sezaryene. Tam sedyeyle asansöre bindiriliyordum ki hastabakıcılardan biri bizim kalabalığa
"İsteyen ameliyathane kapısına kadar gelebilir," deme gafletinde bulundu. Ondan sonrasını siz düşünün. Asansör Mecidiyeköy-Topkapı otobüsüne döndü. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Benim gözüm ise sadece kocamı görüyordu. O ise endişeli bakışlarını belli etmemeye çalışırken gülümsüyordu! Bundan daha romantik bir şey yok zaten Ayşe!
NOT: Bu arada mutluluğumu paylaşan herkese teşekkürler. O güzelim çiçeklere, bebek sepetlerine, maillere, fakslara, telefonlara... Her şey için sağ olun.
Bugünkü Tüm Yazıları
Daha romantik bir şey yok zaten!
Yayın tarihi: 27 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/27/pz/pamir.html
Tüm hakları saklıdır.