Murathan Mungan, "Bu kitabı hazırladığım sürede sıfırdan iki kitap yazabilirdim," diyor.
İLİŞKİLİ HABERLER
'Melodram her an hayatımızın içinde'
'Melodram her an hayatımızın içinde'
Murathan Mungan, filmler hakkında yazdıklarını Kullanılmış Biletler adlı bir kitapta topladı. Kitapta sinemaya kişisel bakışını anlatan Mungan'la Türk Sineması, filmleri okuma biçimleri ve seyirci olmak üzerine konuştuk..
Herhangi bir sanat dalı hakkında 'maaşlı çalışan' olarak yazı yazmak, ne kadar sevdiğiniz bir alan olursa olsun, bir süre sonra çoğu yazar için bir kısırdöngü haline gelir. Bazen de kuru bir profesyonelliğe saplanıp kalır. Hele de gazete gibi beklentilerin kısıtlayıcı olduğu bir mecrada yazıyor veya hayatınız boyunca kapalı devre bir üniversite ortamında düşünce geliştirmeye çalışmışsanız... İşte bu yüzden edebiyatçıların farklı sanat dalları hakkındaki yazılarında, daha önce pek değinilmemiş, zihin açıcı bakış açılarına rastlamak son derece olasıdır. Bir edebiyatçı olmanın ötesinde, bugüne dek ilgi alanlarının genişliği (ve tabii şaşırtıcı çalışkanlığıyla) hep bir 'kültür insanı' olarak hayatımızda yer alan Murathan Mungan'ın sinema yazılarının bir kısmını topladığı Kullanılmış Biletler (Metis Yayınları), tam da buna hizmet ediyor. Mungan'ın tematik başlıklar altında, 30 yıla yayılan bir dönemden derlediği kitapta, klasiklere ve filmlere yansıyan sosyal olgulara dair uzun uzadıya çözümlemeler de var, yeni dönem filmler hakkındaki daha 'hızlı' bakışlar da. Mungan, akademik dilin bilgiçliğinden ve eleştirmen klişelerinden muaf diliyle, bizi kendi sinema dünyasına davet ediyor.
- Kullanılmış Biletler'in çerçevesini nasıl belirlediniz?
- Biraz eski zamanların ruhunu, benim yazımın ilk zamanını, benim o zamanki dilimi, atmosferi versin; biraz da o günden bugüne dünyaya, sinemaya ve hayata bakışımdaki, sanatla ve temalarla ilişkimdeki sürekliliğe işaret düşürsün istedim. Yazıların bir araya gelmesinde bir bütünlük fikri de vardı. Çünkü ne yazarsam yazayım, yazdığım şeyin bir edebiyatçının elinden çıkma bir metin olduğunun anlaşılmasını isterim. Bunu eline alacak herhangi bir okur için, tıpkı bir roman ya da hikâye kitabı gibi belli bir sürekliliği olan, aynı zamanda belli bir sürükleyiciliği de olan bir kitap çıkarmaya çalıştım. Yaklaşımım, sinema seyrederken kendime kurduğum açıyı, okura ve seyirciye transfer etmek oldu. 'Bak bu bir yaklaşım biçimidir, bir görme biçimidir' fikrini geliştirdiysem, o zaman bütün filmler için işleyecek bir makine armağan etmişimdir. Bir ikinci sinema kitabı yazar mıyım, bilmiyorum. Ama yazarsam herhalde adı Yeni Biletler olur.
- Sinema yazıları öncelikli alanınız olmadığına göre, bir filmin, sizde üzerine yazı yazma arzusu uyandırması için, ne gerekir?
- Filmlerden ziyade filmlerin bana üzerinde söz söyleme imkânı sağladığı zeminle ilişkiliyim. Diyelim ki Todd Solondz'un Storytelling'i (onun hakkındaki yazıyı alamadım kitaba). Derdim, Solondz sineması üzerine söz almak değil. Oradaki zenci öğretmen- tecavüz ilişkisi, cinsel tahrikle ırk arasındaki ilişkiye Amerika'da gösterilen tepkileri ideolojik açıdan sorgulama imkânı veriyor bana. Bu anlamda belki kitap filmlerden çok, temalar üzerine.
- Kitapta 'yazarak düşünmek'ten bahsetmişsiniz. Biraz açabilir misiniz?
- Düşünmenin bir biçimidir yazmak. Arayışlarını, çağrışımlarını hızlandırır. İfade etme gayreti, ilişki kurmanı da sağlar. Şimdi Yedi Kapılı Kırk Oda'yı bitirdim. Orada şöyle bir cümle var, "Bazı anlar, içinde yaşanılırken değil, yazıldıklarında görülürler." Tam da bunu anlatmaya çalışıyorum. Bazen filmler heyecanlarımızı kandırır, heyecanlarımız da bizi. Ama eve gelip de düşündüğünüz, o işin sır tabakası biraz döküldüğü zaman, daha sessiz sakin kaldığınızda, filmi yeniden görürsünüz aslında.
- Nasıl bir seyircisinizdir?
- Bir kere sinemaya büyülenmek için giderim. Mümkün olduğu kadar saf, çocuk gibi bir seyirci olmaya çalışırım. Filme kendimi teslim etmeye hazırımdır ama bu saflık, aptallık anlamında bir saflık değil. Eğer yönetmenin üçkâğıtlarını seziyorsam, filmin var olma nedenleriyle ilgili sıkıntılarım ortaya çıkıyorsa, o zaman uyanırım, bir tür eleştirellik kazanırım. Dikkat ediyorsan, kitapta hemen hemen bütün türler hakkında üç beş lafım var. Bu filmlerden de örnek veriyorum. Çünkü mesela orada bir olgu, o konuda söz söyleme sahası tanıyor bana.
- Melodrama epey geniş yer ayırmışsınız.
- O biraz şuradan kaynaklanıyor; polisiye, aksiyon gibi türleri de çok seviyorum ama, melodramın bütün malzemesinin her an içindeyiz. Aşk ilişkisi, ana-baba-çocuk ilişkisi, melodram türünün triklerini ve klişelerini içinde barındıran çok zengin bir dünya. Melodramla ilişkim daha dikkatli bir ilişki, daha kuşatıcı. Belki de bir anlamda aşk ve nefret ilişkisi. Çünkü melodram, aynı zamanda karşı melodramla var oluyor günümüzde biliyorsun. İlişkilerimiz, hayatımız ve öz benliğimiz, öz isteklerimiz sandığımız ama çoğu kez bize giydirilmiş olan, bize sandırılmış olan şeylerdir. Günümüzde ideolojik anlamıyla sinema bunun en güçlü aygıtlarından biri. Bize sandırmak için film çekiliyor. Romanlar bize sandırmak için yazılıyor. Nitekim kitapta kimi zaman daha açıkça, kimi zaman örtük olarak söz aldığım saha bu. Bu yazılarla birtakım filmleri ve de hayatı seyrederken bir tür farkındalık yaratabilmişsem, çok sevineceğim. Çünkü seyirciliğin aynı zamanda belli bir farkındalık gerektirdiğini düşünüyorum. Tabii ki aynı zamanda bir haz ilişkisi. Bir parantez olarak şunu da ekleyeyim, bazen insanların suçlu zevkleri de olmalı. Kötü kovboy filmlerinden ya da kitch şeylerden hoşlanmak gibi. İnsan onunla mesafesini bir zihin mesafesi haline getiriyorsa, o zevk alanı benim için özgürlük alanıdır.
İLİŞKİLİ HABERLER
'Melodram her an hayatımızın içinde'
Yayın tarihi: 27 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/27/pz/haber,D0A81A7E660F4198B8525FB8330D0B52.html
Tüm hakları saklıdır.