kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Mayıs 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

TOBB'da söz düellosu

Yeni Haber
TOBB'un 62'inci Genel Kurulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve DYP lideri Mehmet Ağar arasındaki söz düellosuna sahne oldu. Başbakan Erdoğan "Hakimiyet milletindir. Bunu unutmayalım. Ve egemenliği başka yerlerde arayanlara 22 Temmuzda halkımız en güzel cevabı verecektir" derken Baykal "Demokrasi kimsenin babasının malı değildir. Kimse milli irade hamaseti yapmasın." diye konuştu. Ağar ise "Köylüyü esnafı ezdirdiniz, yeni zenginler yarattınız. 'Sandıkta hesap soracağız' diyorsunuz. Hesabı size biz soracağız biz." dedi.

Başbakan Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 62. Genel Kuruluna katıldı. Erdoğan, salona CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve ATO Başkanı Sinan Aygün ile birlikte girdi.

Başbakan Erdoğan, genel kurulda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin son 4.5 yıldaki kazanımlarında TOBB üyelerinin büyük pay sahibi olduğunu söyledi. Hükümet olarak, 2002 yılının sonunda, ağır kriz şartlarının hüküm sürdüğü, göstergelerin dibe vurduğu, vatandaşların neredeyse ümidini keser duruma geldiği bir Türkiye tablosunu devralarak göreve başladıklarını belirten Erdoğan, Türkiye'nin, çok kısa bir zaman içerisinde karanlıklardan aydınlıklara, dik yokuşlardan düzlüklere, dağlıklardan ferahlıklara çıkabileceğine AK Parti Hükümeti olarak inandıklarını ifade etti.

3 Kasım 2002'deki genel seçime kadar Türkiye'nin en büyük özleminin demokratik istikrar ile sağlam bir siyasi irade olduğunu kaydeden Erdoğan, AK Parti iktidarı olarak öncelikle bunu başardıklarını, Türkiye'nin elde ettiği bütün semereleri demokratik istikrar ve güven sayesinde elde ettiklerini söyledi. Başbakan Erdoğan, TOBB çatısı altında temsil edilen meslek gruplarına, ürettikleri değerlerle, yatırımlarla, emekleri ve alın terleriyle Türkiye'nin kalkınmasında payı olan herkese teşekkür etti.
Erdoğan, şöyle konuştu:

''Adımları sizlerle birlikte attık. Sizler bizim daima güç kaynağımız oldunuz. Bugün hep birlikte, yediden yetmişe, doğudan batıya bütün insanlarımızla, her yöremizle, aynı duygularla birleşerek parlak bir eser ortaya çıkarmış durumdayız. Bu eser dünyanın giderek daha çok parlayan yıldız ülkesi Türkiye'dir.

Türkiye'nin son 4.5 yılda nereden nereye geldiğini en az bizler kadar sizler de işin içinde yaşayarak gördünüz. Türkiye bu süre içinde ekonomik göstergelerinin neredeyse tamamını negatiften pozitife çevirmiş, büyümede istikrarı sağlamış, her alanda büyük bir değişim gerçekleştirerek geleceği açısından son derece de hayati kazanımlar elde etmiştir.

Bu değişimin sonucu, sadece ağır kriz şartlarının ortadan kaldırılması değildir. Bu süreç boyunca hem Türkiye'nin kayıp yıllarının telafisi anlamında mesafeler alınmış, hem de çok daha rasyonel, çok daha atılımcı bir gelecek planının temeli bu dönemde atılmıştır.

Bu sürecin Türkiye için öneminin gelecekte çok daha iyi anlaşılacağına, çok daha iyi değerlendirileceğine inanıyorum. Ancak ekonomimizin belirleyici aktörleri olarak sizlerin, yani iş dünyamızın, yatırımcımızın, sanayicimizin, üretimcimizin, işletmecimizin bir gerçeği bugünden görerek tavrını, hassasiyetini, duruşunu ortaya koyması son derece önemlidir. O gerçek demokratik istikrardır. İstikrar yoksa ne gelişme vardır, ne kalkınma vardır, ne de huzur ve güven vardır. Demokratik istikrardan kastımız, Türkiye'nin rotasından çıkmadan büyük yürüyüşünü sürdürmesidir. Bu yol büyüme, kalkınma, refah ve adalet yoludur. Bu yola taş koyan, millet iradesinin önüne taş koymuştur.

Unutmayalım ki Türkiye'nin ihtiyacı statüko değil, yani durağanlık değil, yerinde saymak değil, değişimdir, dönüşümdür. Hayatın temel dinamiği statüko değil, değişimdir. Değişime direnmek, eşyanın tabiatına direnmektir. Hayatın değişen şartlarına, milletin iradesine direnmektir.''

''MUHASEBE KAYITLARI ORTADA''

Rakamların her şeyi anlattığını belirten Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin son 4.5 yıllık muhasebe kayıtlarının ortada olduğunu dile getirdi. Muhasebe hesabına bakılırsa neyin ne olduğunun ortaya çıkacağını vurgulayan Erdoğan, hükümetin karnesinin bu muhasebe kayıtları olduğunu ifade etti.

AK Parti hükümetinin 4.5 yıllık performansının, Hakkaniyet sahipleri için en nesnel, en tartışmasız, en bilimsel değerlendirmelere açık bir şekilde ortada olduğunu kaydeden Erdoğan, hükümetin 2013 yılı ve cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümü hedeflerinin en rasyonel biçimde ortada olduğunu söyledi.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

''AK Parti Hükümeti'ni tartışmayı, gündelik alışkanlıkları haline getiren kesimler için bile bu hedeflerin gerçekliği bugüne kadar tartışmaya açılamamıştır. Çünkü biz bu hedefleri siyasetin kısa vadeli menfaatlerini değil, ekonomik ve bilimsel gerçeklerini gözeterek koyduk. Kendilerini projeleriyle, programlarıyla ortaya koyamayanlar, somut icraatlarla konuşmaya alışık olmayanlar bizim ortaya koyduğumuz gerçekçi hedefleri de konuşamıyorlar.

Ben hep şunu beklemişimdir. 'Şunu yaparsak Türkiye şunu kazanır'. Hep bunu bekledim ama buna benzer somut örnekler ortaya konulamamıştır. Hep yapılanlara maalesef 'tu kaka' denilmiştir. Oysa siyaset polemik ve demagoji üzerinden değil, program ve projeler üzerinden yapılmalıdır. İlkeli, tutarlı, ufuk ve vizyon sahibi siyaset üretmek için bu asgari oranda şarttır.''

"HAKİMİYET MİLLETİNDİR"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hakimiyet milletindir. Bunu unutmayalım. Ve egemenliği başka yerlerde arayanlara 22 Temmuzda halkımız en güzel cevabı verecektir'' dedi.

Başbakan Erdoğan, TOBB 62. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, AK Parti Hükümetinin ekonomideki başarılarından örnekler de verdi. Faiz, enflasyon, ihracat, GSMH ve kişi başına milli gelir rakamlarından örnekler veren Erdoğan, ''Bunları görmeyenler için bir şey diyemem'' dedi.

Bu başarıların kendiliğinden olmadığını, çalışarak, gayretle, akılla, bilimle, tecrübeyle olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:''Önümüzde yeni bir seçim var. İnanıyorum ki ülkemizin geleceği için, istikrarın ve değişimin devamı için, bu seçim son derece önemli bir seçim.Benim samimi beklentim, en büyük umudum, sandıktan A veya B partisinin değil, istikrarı sürdürecek bir tablonun galip çıkmasıdır.

Türkiye'nin geleceğine dair fikirleri olan, yol haritası olan, somut problemlere nasıl bir yaklaşımla çözüm arayacağını açık seçik ortaya koyan, Avrupa Birliği sürecinde kararlılığı olan, Türkiye'nin dünyaya açılmasını gönülden savunan bu anlayış, bu seçimden galip çıkmalıdır diye düşünüyorum.Bakınız Avrupa Birliği'ne karşı çıkabilirsiniz. Değerli arkadaşlar, Türkiye ihracatının yüzde 70-75'ini AB üyesi ülkelere yapıyor. Ve çelişkiler yaşamamak gerekir. Bir taraftan 1996'da Gümrük Birliği ile atılmış bir adım ve şimdi gelinen noktada o gün Gümrük Birliği'ni savunan ama bugün onunla çelişen anlayışlarla bir yere varmamız mümkün değil.

Türkiye'yi içine kapayan değil, dünyaya açan, sistemi işlemez hale getirecek statükocu eğilimleri değil, toplumun ve devletin önünü açacak değişimci yaklaşımı savunan, küresel ve yerel sermayeye, sivil topluma, özel girişimciliğe, demokratik hak ve özgürlüklere samimiyetle sahip çıkan ve güç veren bir anlayış. Mesele bu.

Ben inanıyorum ki milletimiz AK Parti'nin son 4.5 yılda izlediği dikkatli, disiplinli, değişime ve dünyaya açık AB hedeflerinde samimiyetini her fırsatta ortaya koyan, demokrasiye sonuna kadar bağlı kalan, Türkiye'nin istikrarı için gece gündüz çalışan politikalarını en iyi şekilde değerlendirecektir.Hakimiyet milletindir. Bunu unutmayalım. Ve egemenliği başka yerlerde arayanlara 22 Temmuzda halkımız en güzel cevabı verecektir. Hiç telaşa gerek yok. Bunu bazı kurum ve kuruluşlara tevdi edenlere de gerekli hesabını 22 Temmuzda sandıkta soracağız.''

''DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL HUKUK DEVLETİ''

Hükümetin başarılarının, ''sandığa değişim, demokrasi ve istikrar kavramlarıyla damgasını'' ifade eden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin gelişiminde ve istikrarın tesisinde en önemli etkenin demokrasinin işlemesi, TBMM'nin en verimli bir şekilde yaşanması, geçmişte koalisyon hükümetlerinde görülen patinajların AK Parti Hükümeti döneminde yaşanmaması olduğunu söyledi.Erdoğan, şöyle konuştu:

''Türkiye için istikrar ve değişim süreci ne kadar önemliyse, ne kadar değerliyse, demokratik işleyişin aynı olgunluk ve kararlılıkla sürdürülmesi de o kadar önemlidir.

Hiç kimse, demokrasiye, bize özgü, konjonktürel dalgalanmalara göre eğilip bükülebilen tarifler getirmeye çalışmamalıdır. Ve yine hiç kimse 'Ben yaptım oldu' kolaycılığına meylederek Türkiye'yi dünyadan kopartacak tavırlar içinde olmamalıdır.

Her bir vatandaşımızın siyasi fikrine, tercihine, söz hakkına, vatandaşlık hakkına sonuna kadar saygılı olmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Özellikle de TBMM çatısı altında milleti temsil etmek üzere yine millet tarafından görevlendirilenlerin bu değerlere saygı göstermesi, sahip çıkması gerekir.Türkiye'de siyasi çeşitliliği, fikirlerin özgürce savunulduğu demokratik bir zemini her zaman savunduk. Fikirlere saygı olmadan, serbest girişime, özgür sivil topluma saygı olmadan demokrasi olamayacağını, demokrasi olmadan da bir ülkenin ileri hedeflere doğru yol alamayacağını biliyoruz.

Ve anayasamızın ileri devlet, Türkiye Cumhuriyeti'nin o devleti tanımlayan o dört tane özelliği, olmazsa olmazıdır. Bu demokrasidir, bu laikliktir, bu sosyal devlettir, bu hukuk devleti olma özellikleridir. Efendim 'Bir tanesi olmazsa olur.' Hayır olmaz. 'İkisi olur, ikisi olmaz'. Hayır. Dördü de olacak. Mükemmel bir devlet, ileri bir devlet bu dört özelliktir. Ve onun için değişmezleridir bu anayasamızın. Ve bu süreci böyle çalıştırmaya mecburuz ve bunu çalıştırmak hepimizin ortak hedefidir.

İktidarımız süresince demokrasimizin daha da olgunlaştırılması, özgürlüklerin genişletilmesi ve korunması, insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesi için gayret sarf ettik. Bu duruşumuz konjonktürel bir duruş değildir. Temel, vazgeçilmez, tartışılmaz bir duruştur.

Önümüzdeki dönemde de demokrasiye bağlılığımızı en ileri düzeyde koruyacağız. Çağdaş, katılımcı, özgürlükçü tavrımızı sürdüreceğiz. Çünkü Türkiye'nin menfaatlerinin demokrasi ve hukuk dairesinin dışına çıkılarak savunulamayacağını, huzur ve istikrarı kesintiye uğratarak bu ülkenin geleceğini kazanamayacağını sorumluluk sahibi insanlar olarak gayet iyi biliyoruz.''

MEHMET AĞAR: DEMOKRASİ HİÇBİR PARTİNİN TEKELİNDE DEĞİL

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, demokrasinin hiçbir partinin tekelinde olmadığını vurgulayarak, AKP hükümetini "kayırmacı" politika izlemekle suçladı.

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin 62'inci Genel Kurulu'nda konuştu. Ağar, Türkiye'nin demokrasi kapılarının Demokrat Partiyle açıldığını söyledi. Ağar, tek partili iktidarın "tek parti tahakkümü" anlamına gelmediğini vurguladı. Türkiye'de demokrasinin hiçbir partinin tekelinde olmadığını vurgulayan Ağar, Cumhurbaşkanlığı seçiminin "demokrasi değil siyasi mesele" olduğunu söyledi. Ağar, istikrarla ilgili olarak tek başına sayısal çoğunluğun karşılığı olup olmadığı sorusunu sorarak, "Eğer böyleyse sayısal çoğunluğun olduğu bir ortamda neden 6 ayda bir tedirginlik yarattığını" sordu.

"ŞOV YAPIYORSUN, ALTINDA KALIRSIN"

Ağar, "Bir devletin Başbakanı, Genel Kurmay başkanına bir televizyonun haberleri aracılığıyla müdahale edip etmemek konusunda mektup yazarsa bu hiçbir devlet ciddiyetiyle uymaz. Bu Türkiye'nin büyüklüğüyle uyuşmaz" diye konuştu. Ağar, "En önemli mesele televizyon kanalında konu yapılamaz. Sizin yapmak istediğiniz şovdur. Bunun altında kalırsın" dedi.

Ağar, Başbakan Erdoğan'ı sorunları birlikte konuşulması teklif edildiğinde "300 kilometre uzakta kalmakla" itham etti. Ağar, AKP hükümetinin sokakları ve dağları eşkıyaya teslim ettiğini iddia etti. Hükümetin "Ben dedim oldu diye kayırmacı iktidar anlayışında" olduğunu savunan Ağar, eleştiri getiren iş adamlarına, sivil toplum başkanlarına vergi memuru gönderildiğini sonra ileri sürdü.

BAYKAL: DEMOKRASİ KİMSENİN BABASININ MALI DEĞİL

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, istikrarın bozulması konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yüklenerek, "Devletin kurumlarına savaş açacaksın sonra da, istikrarı bozma, diye iş adamlarına yalvaracaksın. İstikrarı sen bozdun sen. Parlamentoda üçte iki değil dörtte üç çoğunluk olsa bile uzlaşılması gerekiyor. Sana oy verenin de vermeyenin de cumhurbaşkanını seçeceksin. Kimseye dayatma yapamazsınız" dedi.

TOBB 62'inci Genel Kurul'unda konuşan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'nin yeni bir seçime doğru giderken geride bırakılan dönemi tartmak durumunda olduğunu belirterek, "Bu değerlendirmeyi yaparken temel yanlışlıklara düşülmemeli. Sorunlara çözüm ararken 2002 önce kriz şuydu, şuraya geldik yaklaşımı bugünkü ekonomik sorunların konuşulmasını engelliyor" dedi.
Bunun çok yanlış olduğunu kaydeden Baykal, kriz için tedbirlerin önceki hükümet döneminde alındığını söyledi. Alınan tedbirlerin iktidar gelmeden sonuçlarını vermeye başladığını ifade eden Baykal, iktidar gelmeden Türkiye'nin 2007 yılı sonunda yüzde 7 kalkındığını hatırlattı. "Hükümet devrilen değil kalkınan ekonomiyi devraldı" diyen Baykal, enflasyonun da hükümet gelmeden indirildiğinin altını çizdi. Baykal, bugün ekonomi sorunlarının konuşulması gerektiğini belirterek, bugünün sorunlarının 2002 öncesi korkutması ile tartışma yaratılmaması gerektiğini dile getirdi.

TÜRKİYE OLAĞANÜSTÜ FEDAKARLIK GÖSTERİYOR

80 yıldır bütün iktidarların çalışmasıyla Türkiye'nin bu noktaya geldiğine işaret eden Baykal, "Kimse kimsenin emeğini inkar etmesin. Atatürk, İnönü ile başladı. Bayar, Menderes, Özal, Demirel ile devam etti. Bundan sonra da devam edecektir. Kimse ekonominin nihai sözünü kendisinin söylediği yanlışına girmesin" diye konuştu. Herkesin üstlendiği sorumluluğu yerine getirdiğini söyleyen Baykal, milletin de yapılanları gereken şekilde takdir edeceğini dile getirdi. Türkiye'nin olağanüstü fedakarlık gösterdiğini vurgulayan Baykal, Türkiye'nin her yıl ekonomide dünya rekoru kırarak yüzde 6.5 faiz dışı fazla verdiğine dikkat çekti.

YENİ SIKINTILAR VAR

Baykal, iş dünyasının olağanüstü ağır vergi yükleriyle karşı karşıya kaldığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"2001 krizi için reçete yazıldı. O reçete 6 yıldır aynen uygulanıyor. Reçetenin uygulama süresi bitti. Şimdi yeni sıkıntılar var. Yeni politikalara ihtiyaç var. 2001 krizi için yazılan reçetenin amacı bütçe açığını indirmek, mali dengeyi kurmak, enflasyonu aşağı indirmekti. Artık sorun farklı. Türkiye'de reel sektör sorunu var. İstikrar sorunu kontrol altına alındı. İstikrarı bozmadan üretim yapan bir sektör haline getiren yeni politikalar yapılmalı."

TÜRKİYE KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE DURAMIYOR

Dünyada kaynaklarının yatırım yapacak yer aradığının altını çizen Baykal, Türkiye'nin dünya ortalamasının altında büyüdüğünü söyledi. Dünyada gelişen ekonomilere göre Türkiye'nin enflasyonunun ve cari açığının yüksek olduğunu belirten Baykal, gelişen ülkelerin cari açık değil cari fazla verdiğini dile getirdi. Türkiye'nin dünyadaki gelişen ekonomilere göre kendi ayakları üstünde duramadığının kaydeden Baykal, 5 yıl içinde bu politikalarla devam edilmesi halinde sorunların daha da ağırlaşacağını dile getirdi. Baykal, 5 yıl için yeni bir sanayi politikasının ortaya konulması gerektiğine işaret etti.

IMF POLİTİKASININ SÜRESİ BİTTİ

IMF'nin işinin mali istikrar sağlamak olduğunu anımsatan Baykal, IMF'nin işinin Türkiye'yi kalkındırmak olmadığını vurguladı. Kalkındırmanın başbakanın işi olduğunu belirten Baykal, 2002 reçetesinin 2007 krizini doğurduğunu kaydetti.
2002 politikasıyla devam edilmesiyle Türkiye'nin ayağa kalkacağının zannedilmemesi gerektiğini söyleyen Baykal, "Para bolluğu sizi yanıltmasın. Bu ekonominin kalıcı olarak sorunlarını çözdüğü anlamına gelmez. Gelen yabancı sermaye ve özelleştirme gelirleriyle yeni tesisler kuruldu mu? O yok. Bir Hundai gelecekti, onu da kaçırdık. Yatırım ortamını düzeltmek lazım. İstihdam üzerindeki yükler inmeli" diye konuştu. Baykal, Türkiye'de işsizlik olmasına rağmen kelle vergisi gibi çalışanlar üzerinden vergi alındığını ifade etti.
Türkiye'de işsizlik olmasına rağmen nitelikli eleman açığı olduğunun altını çizen Baykal, yeni eğitim politikalarına ihtiyaç olduğunu söyledi.

BAŞBAKAN REJİM TARTIŞMASI TELAŞI İÇİNDE

Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'de siyaset ve rejim tartışması telaşı ve heyecanı içinde olduğunu kaydeden Baykal, bu heyecanın ve telaşın altında ne yattığını sordu. Başbakanın demokrasi krizi varmış gibi heyecan içinde olduğunun altını çizen Baykal, konuşmasına şöyle devam etti:

"Başbakan sıra dışı bir gerginlik, bir telaş ve kaygı içinde konuşuyor. Demokrasi kimsenin babasının malı değildir. Demokrasi bu milletin yılladır elinde olan kimsenin vazgeçemediği temeldir. Kimse milli irade hamaseti yapmaya kalkmasın. Demokrasi tartışmasını 1950'lerde çözdük. Arada kesintiler oldu hemen ardından demokrasi mücadelesi yürütüldü. Hepimiz Türkiye'nin demokratik rejiminde sandığa dayalı çizgide yürümesinin mücadelesini 12 Eylül'de verdik. Bir daha da böyle bir mücadele vermek istemiyoruz."

HEM DEVLETE SAVAŞ AÇ, HEM İSTİKRAR İÇİN YALVAR

Siyasi dengenin bir ayağında cumhuriyetin diğer ayağında ise demokrasinin olduğunu belirten Baykal, Cumhuriyeti ve demokrasiyi de milletin gerçekleştirdiğini söyledi. Baykal, "Cumhuriyet demokrasiyi engellememeli. Demokrasi Cumhuriyeti tahrip etmemeli. Birlikte el ele birlikte yürümeliler. Buna özen göstermek ülkeyi yönetenlerin görevidir" dedi.

Bunları Erdoğan'a 2002 seçimleri sonrasında anlattığını açıklayan Baykal, Erdoğan'a milletin rotasıyla, tarihi çizgisiyle oynanmaması konusunda tavsiye verdiklerini dile getirdi. Erdoğan'ı rejim sorunlarını gündeme getirilmemesi gerektiği konusunda uyardığını kaydeden Baykal, 3.5 yıl sonra bu sorunların çıkacağını söylediğini ve maalesef çıktığını ifade etti.

Baykal, "Devletin kurumlarına savaş açacaksın sonra da istikrarı bozma diye iş adamlarına yalvaracaksın. İstikrarı sen bozdun sen. Parlamentoda üçte iki değil dörtte üç çoğunluk olsa bile uzlaşılması gerekiyor. Sana oy verenin de vermeyenin de cumhurbaşkanını seçeceksin. Kimseye dayatma yapamazsınız" dedi.

BAŞBAKAN CUMHURBAŞKANLIĞI SÜRECİNİ İYİ YÖNETEMEDİ

Türkiye'nin siyasi kriz girmesinden Cumhurbaşkanlığı sürecini iyi yönetemeyen başbakanı sorumlu tutan Baykal, sürecin iyi yönetilmesiyle cumhurbaşkanı sorunun olmayacağını söyledi. Baykal, hiçbir sıkıntının Başbakan ve arkadaşının cumhurbaşkanı olması sıkıntısından daha önemsiz olmadığına işaret ederek, "Bizim maruz kaldığımız tehdidin terör olduğunu ABD bile kabul ediyor. Ama Kuzey Irak terör örgütü olarak kabul etmiyor. Siyasi sorun diyor. Siyasi kuvvetler istesin diye açıklama yapmaya hakkı var mı?" diye konuştu.