Son haftalarda eşleri ile boşanmaya çalışan ünlülerin yaşadıkları olaylı kavgalar, magazin basının gündemini oluşturuyor. Hüsnü Şenlendirici'nin eşi Nazire Hanım'ın evlilikleri ile ilgili medyaya ileri geri konuşması; Müge Anlı'nin kendi şovunda eşini şikayet ederek sürekli karakolluk olduklarını söylemesi bunlardan ikisi... Amerika'da da benzer bir konu gündemde. 2002 yılında olaylı bir şekilde boşanan Alec Baldwin ve Kim Basinger'in birbirlerine olan düşmanlığı; bu aralar en çok konuşulan konu. Eski eşi Kim Basinger'in kendisini çocuğundan uzak tutmak için elinden geleni yaptığını ve kızı ile görüşmesini engellediğini her fırsatta medyaya aktaran Alec Baldwin; en sonunda hırsını çocuğundan almış. Baldwin'in telefonuna cevap vermeyen 11 yaşındaki kızı Ireland'a bıraktığı tehditkar mesajın medyaya sızdırılmasıyla; bütün dünya çocuğun özel hayatına tanık oldu.
HAKLI BİLE OLSALAR! Yukarıdaki üç kadının da
(Haklı bile olsalar) yaptığı ortak bir hata var. Çocuklarına kendileri kadar yakın olan ikinci kişilerin yani öz babalarının; kirli çamaşırlarını ne pahasına olursa olsun deşifre etmek ve kendi dramları ile magazin dünyasına eğlence olmak! Doğru olduğunu ispatlamak, anlaşıldığını hissetmek; insanoğlunun en büyük ihtiyaçlarından biri. Ancak kendi narsist ihtiyaçları ile 'Ben haklıyım' yarışını magazin basınına taşıyan ve çocuklarına en yakın ikinci kişiyi dünyanın önünde kötüleyenler; o çocuklarda yaşamları boyunca kalacak izin farkında değiller. Boşanmaları ile zaten yara alan çocukların ruh sağlıklarını ön plana koymaları; çiftlerin en büyük sorumlulukları olmalı. Hüsnü Şenlendirici ile Washington'a konser için geldiğinde ayaküstü konuştum. Sıkıntıdan bir ayda 10 kilo verdiğini ve kızının yüzünü göremediğini söyledi. Arada iki çocuk olsa bile çiftlerin yaşam tarzlarında bir uçurum oluşmaya başladığında; geri dönüş zor olabiliyor. Eşi Nazire Hanım, bu acı tecrübe ile belki de hayatının dersini alıyordur... Bir erkek için saçını süpürge etmenin; o erkeği elinde tutacağının garantisi olmadığını anlayarak!
YOĞRULMAK GEREK
Ancak insanız; yapımızda var... Ne kadar mutsuz ve acı çektiğimiz bir ortam olursa olsun; bildiğimiz, alıştığımız ortamda kalmayı tercih ediyoruz. Sevgi ve saygının kalmadığı bir ilişkiyi, sadece hırs yüzünden sürdürmeye çalışmakla da ödenilen bedel çok büyük. Bazen kurtarmanız gereken ilişki aslında kendinizle ilişkiniz olabiliyor. Kendinize olan inancınızı kazanmanız, kendinizi sevmeyi ve hiçkimseye sizi üzebilecek kuvveti vermemeyi öğrenmeniz; bunun için de önce tecrübelerinizle iyice bir yoğrulmanız gerekiyor. Ayrılma aşamasına gelen çiftlerin, boşanma sırasında ve sonrasında çocuklarının psikolojik ihtiyaçlarına daha da hassas olmaları gerekir. Ortada çocuk olduğu zaman boşanmayı eşlerle ilişkinin sonu olarak görmek çok yanlış! Sadece duygusal tepkilerin boşaltıldığı yorucu bir ilişki yerine, çocuklarınızı beraberce koruyacağınız bir ortaklığın temelini atmakta fayda var. Çocuklarınızın; en zor şartlarda bile her şeye rağmen sakinliğinizi, kontrolünüzü ve kendinize saygınızı koruyabildiğinizi görmeleri lazım. Bu onları rahatlatacaktır. Kontrol edemedikleri şartların ağırlığını onlara yüklemekle; çaresizlik hislerini artırıyorsunuz ve kendi güçlerini sorgulamalarına neden oluyorsunuz. Çocuklar yaşadıklarını öğreniyorlar ve öğrendiklerini de kendi yaşamlarında tekrarlıyorlar. Çocuğunuza ne öğrettiğinizi bir düşünün! Kendinize ve sevdiklerinize verdiğiniz hasarı fark edin. Savunduğunuz konu o zaman belki önemini yitirir. Veya çözümü için sadece tepki gösterip, egolarınızı çatıştırmak yerine başka yollar düşünmeye başlayabilirsiniz.
Yayın tarihi: 13 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/13/gny/haber,8460868F2F1D4C8AA81DC6C56605AECA.html
Tüm hakları saklıdır.