Yine yarışmalarla dolu bir hafta sonuydu. Tenis maçı izler gibi bir yarışmadan diğerine kafamı çevirip durdum. İlk notlar FOX'taki Bir Dilek Tut'tan. Ekranda "sosyal misyonu olan" nadide yarışmanın, sığ magazin çekişmelerine sahne olması beni üzüyor. Jüri üyeleri bunları Dobra Dobra'ya saklasalar da, hayır işleri, ucuz magazinin gölgesinden kurtulsa diyorum. Popstar Alaturka'nın şarapçılıkta "selection" olarak adlandırılan "özel seçilmiş hasat serisi", ekran başındakileri zevkten sarhoş edeceğe benziyor. Alaturkaya merakı olan, bu seriyi kaçırmasın. Bu arada Osmantan Erkır'a tavsiyem, bir prodüksiyon şirketiyle anlaşıp, bu 10 gencin şarkılarının yer aldığı "Seçmece Alaturka" (Best Of demeye gönlüm razı olmuyor) albüm yapması. Eminim bu albüm, Unkapanı'nın son günlerdeki kurak ikliminde vaha etkisi yaratacaktır. Ancak ortaya konulan ev ödülü bizim efendi yarışmacıları biraz germiş gibi. Sanatı geri plana itip, eve odaklandıkları için pek çoğunu hırs bürümüş. Son haftalarda düşmeye yüz tutan gerilimin yeniden yükselmesini buna bağladım. Bülent Ersoy ile Ebru Gündeş arasında gelişen "yırtılmalı doğum - normal doğum" geyiği ve Armağan Çağlayan ile yarışmacı Çimen arasında yaşanan rahatsız edici diyalog ise "sahalarda görmek istemediğimiz hareketler" kategorisindeydi. Şarkı Söylemek Lâzım'a ise "ölçülü" jüri üyesi Emel Şenocak'ın gülme krizi damgasını vurdu. Eh, gerilim bazılarında "Zerrin Özer sendromu" yaratabiliyormuş demek ki... Hazım'ın kuliste kendini öve öve bitirememesi ise seyircinin üzerinde olumsuz etki yarattı. Hazım Körmükçü - Hilal Özdemir çifti, bu yanlış stratejinin kurbanı olup, elendi. Yine de son şarkılarını orkestradaki müzisyenlerin arasında söylemeleri, iyi seslerin birbiri ardına elendiği yarışma için anlamlı bir mesaj oluşturdu. Bu arada Erol Büyükburç ve Olcayto Ahmet Tuğsuz'un Helin Avşar ve Didem Uzel'den "dünya starı çıkarma" saplantılarını, "fantezi" olarak değerlendiriyorum. Ama onlar eğer bu görüşlerini her hafta ciddi ciddi savunmaya devam ederlerse, her şeyden önce gerçek sanatçılara ayıp etmiş olacaklar. Zira "şarkı söyleme sanatı" öyle iki hocayla bir ay çalışarak öğrenilebilecek bir şey değilmiş gibime geliyor. Helin, Didem ve Vatan'ın "görece" iyi şarkı söylemeye başlamalarını abartmamak gerek. Hande Subaşı'nın ise harlı ateşte kömür olmasından endişeliyim. Evet, iyi bir hamuru var. Ama daha sahneye adımını atar atmaz "Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim" gibi zor bir klasiği seslendirmeye cüret etmesini "cahil cesareti" olarak adlandırıyorum. Nitekim, usül ve makam bilgisi olmayan herkes gibi bu harika şarkıyı katlediverdi. Biri ona merdivenlerden ağır ağır çıkması gerektiğini söylemeli. Müzikle dolu pazar gecesinden kulağımda üç şahane yankı kaldı. Biri; o yaşında harika kostümü, enfes sahne şovu ve pırıl pırıl sesiyle canlı performans sergileyen Erol Büyükburç. İkincisi; İbo Show'da söylediği nostaljik şarkılarıyla hepimizi duygulandıran Osman Yağmurdereli ve son olarak da Popstar Alaturka'da Ebru Gündeş'le vokal yapan orkestra şefi Selçuk Tekay... Hepsinin nefesine sağlık...
Bugünkü Tüm Yazıları
Yarışma bahane, polemikler şahane (!)
Yayın tarihi: 8 Mayıs 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/08/gny/aytug.html
Tüm hakları saklıdır.