|
|
İddianame
Genelkurmay'ın gazetecilerle ilgili raporu ortaya çıktığında iki tepki oluşmuştu. Bir kısım köşe yazarları, böyle bir raporu "normal" karşılarken, bir kısmı ise "numarası yok" iddiasıyla raporun düzmece olduğunu ileri sürmüşlerdi. Askeri Başsavcılığın iddianamesi, böyle bir raporun var olduğunu, Genelkurmay karargahında hazırlandığını ve buradan çalındığını ortaya çıkardı. Yani belirli üflemelerle "haber veya yorum yazınca" insan açığa düşebilir. Hakkınızda "çabuk gaza geliyor" hükmüne varılabilir. Yani yazarken biraz dikkat etmek gerekir. Yani aslında ortada "anormal" bir durum var. Ama Askeri Savcılık, bu anormalliğin sadece çalıntı kısmıyla ilgileniyor. İçerik onun ilgi alanında değil. Onlar hırsızı arıyor, kurbanlar bu iddianamenin ilgi alanında değil. Bu konu kimin ilgi alanına giriyor veya girebiliyor mu şu anda bilmiyoruz, hiçbir zaman bilebilir miyiz ondan da emin değilim. Çünkü Türkiye'de savcılar genellikle devlete yönelik suçlarla ilgilenir. Türkiye'nin önemli gazeteleri de, Askeri Başsavcılık gibi davranıyor. Onlar da içeriği tartışmaktan yana değil, hırsızlık boyutu daha seksi olsa gerek, onu öne çıkarıyorlar. Kimsenin bir gazeteciyi "Silahlı Kuvvetler karşıtı" olarak göstermeye hakkı olup olmadığı fazla sorgulanmıyor. Türkiye bir hukuk devletiyse bu durumun en az hırsızlık kadar gündeme getirilmesi gerekir. Çünkü bir hukuk devletinde suç sayılan eylemleri yasalar tek tek belirler. Bir kişinin herhangi bir eyleminin bu kapsama girip girmediğine karar verme yetkisi de sadece yargıdadır. Eğer birileri kendilerini yargıç yerine koyup insanlar hakkında hükme varıyorsa, o ülkede durum vahim demektir. Komutanların bir örnek darbe planları yapıp işadamlarıyla görüşmeleri çarşaf çarşaf basına yansıyor, yine kimsenin kılı kıpırdamıyor. Ne iktidarı, ne muhalefeti bu haberleri görmek istemiyor. Bu ülkede hepimiz eşitiz ama görünen o ki, kimileri daha eşit. Her gün yaşadıklarımız bu gözlemi bir kez daha doğruluyor.
|