|
Çocuklarımız bağımlı mı, bağlı mı?
|
|
Çocuklarınızın ileriki yıllarda hâlâ size sormadan karar veremeyen, bağımlı birer yetişkin olmaması için dikkat etmelisiniz. Onları küçük yaştan itibaren kendileriyle ilgili konularda karar verebilecek şekilde yetiştirin.
Her anne baba, kendilerine ve ülkesine bağlı, hayırlı evlatlar yetiştirmek ister. Bu yerinde bir istektir. Bir yandan da çocuklarımızın kendilerine güvenli, başlarının çaresine bakabilen, becerikli, dayanıklı bireyler olarak yetişmelerini isteriz. Bağlılık; aramak, sormak, ihtiyaç olduğunda ilgilenmek, yanında olmaktır. Ama işleyişe baktığımızda sonuçlar biraz farklı gelişir. Bize bağlı, ama becerikli, kendine yeten çocuklar yerine, biz olmadan bir şey yapamayan, her şeyi onların adına bizim düşünmemizi isteyen çocuklar yetişiyor. Peki, nerede yanlış yapıyoruz?
BEBEĞİN
DİLİ AĞLAMAK Her bebek, anneye ya da anne yerine geçen başka birine bağımlı doğar. Bu bağımlılık, kendi işini yapamayacak durumda olmasından kaynaklanır. Karnını doyuracak, altını temizleyecek, üstünü giydirecek birilerine ihtiyacı vardır. Eğer biri bunları yerine getirmezse, elinden gelen tek şey ağlamaktır. Bu tam bir bağımlı olma durumudur. Ağlamanın dilinden anlayamayan birilerine bağımlı ise, bağımlılığın çaresizliğini daha doğar doğmaz anlar. Bazen de bağımlılığına karşın, ağlama dilinden anlaşılmamasının diğerlerini bağımlı duruma getirdiğini de görür. Büyüdükçe bağımlılığı azalmaya başlar. Önce yürümeyi öğrenir. Öğrenir, ama yeterli değildir. Düşer, canı yanar ve annesini ister. Yani hâlâ bağımlıdır. Sonra kelimeler gelir. En azından artık ağlama dışında bir dili vardır. O dili kullanarak isteklerini bildirir. Yine de bildirdiği istekleri yapacak birine ihtiyacı vardır. Üstünü giydirecek, ayakkabısını bağlayacak, yemeğini yedirecek birine de... Gittikçe tüm yetileri gelişir. Yürürken güvenli hale gelir. Düzgün konuşabilmektedir. Bırakılırsa yemeğini kendi yemeye, ayakkabısını bağlamaya, üstünü değiştirmeye başlar. Bunları yapabilmesi için izin verilmesi gerekir. Yine de tüm bunları yapması yeterli değildir. Uzun bir süre daha, gittikçe azalmasına karşın bağımlı olmaya devam edecektir. Bir çocuğu yetiştirirken doğal olanı, bağımlılığını azaltıp, bir süre sonra bağımlılığın yerini bağlılığın almasıdır. Bunu gerçekleştirmek için, adımları doğru atmak gerekir.
NASIL DAVRANMALIYIZ? Bebek ilk adımlarını atarken güvensizdir. Her adımdan sonra en güvendiği kişilere, anne ve babasına bakar. Onlar destekledikçe, her adımda güveni artar. Onlar "Dikkat et, düşersin," dediklerinde, endişelenir. Anne ve babasının gelip yürümesine yardım etmelerini bekler. Gerçekten düştüğü zamanlar da olur. Eğer canı çok yanmamış ve zarar görmemişse hemen ağlamaz. Yine güven kaynaklarının yüzündeki işaretlerde arar doğruyu. Eğer onlar telaşlandıysa, "Eyvah!", "Ne oldu?" çığlıkları atıyorlarsa, anne ve babanın yüzü endişe, korku içindeyse ağlamak ve korkmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştır. Böylece yürümenin ilk adımları, bağımlı bir çocuk olma yolundaki ilk adımlara dönüşür. Sıra yemek yemeye gelmiştir. Kaşığı tutabildiği andan itibaren yavaş yavaş ağzına götürmeyi öğrenir. Birazını döker, biraz oyun oynar, ama yemek yemeyi öğrenir. Bunu yapabilmesi için de izin gereklidir. Doymayacağı, beslenemeyeceği endişesinde olan bir ailesi varsa kaşığı bir türlü ele geçiremez. Kaşığı alamayınca, ağzına götürmeyi, yemeyi öğrenemez. Karnı aç bile olsa, birinin onu beslemesi gereklidir artık. Becerileri geliştiği halde, çaresiz ve bağımlıdır. Üç yaşlarına geldiğinde kendi giyinmek ister. Bir gün ters giyer, bir gün yanlış ilikler, giyinme süreci biraz uzar, ama sonunda başarır. Tabii biz izin verirsek. Anne baba "Geç kalırız, o daha küçük, doğru yapamaz," gibi kaygı duyarsa, onu giydirirler. Giydirirken de kendilerinin bu beceriyi nasıl kazandığını hiç düşünmezler. "Büyüyünce öğrenir," derler. Oysa öğrenme için, gereksinim duymak gerekir. Doğum öncesi başlayan hazırlıklarla cicili bicili odalar hazırlanır. Bebek odası donatılır. Bebek doğar, büyür ve hâlâ anne babayla yatar. Gerekçeler hazırdır: Üstünü açıyor, hasta olacak, tek başına korkar ve daha nice bahane... Oysa yapılması gereken, ona odasına sahip çıkma hakkını tanımaktır. "Korkar," dememeliyiz ki korkmasın, "Odanda yatmalısın," demeliyiz ki becerebilsin.
GELECEK KURAMAZLAR Bu süreç böyle başlar ve sürer. Çocuklarımızın bizden akıl sorması hoşumuza gider. Onlar da hep sorar. Ama eğer her şeyi bizim bildiğimizi ve onun beceremeyeceğini öğretmişsek, kendi başına bir şey yapamaz hale gelir. Oyun oynamak yerine dizimizin dibindedir. Tuvalete bile giderken bizi ister, bizimle gelir. Okula gitmek istemez, çünkü biz olmayacağızdır. Ödevlerini yapamaz, bize sorar. Çantasını hazırlayamaz, odasını toplayamaz, arkadaşlarıyla baş edemez. Hep bize gerek duyar. Meslek seçerken, eş seçerken, hepsini gururla yaparız. Sonra birden fark ederiz ki bizsiz hiçbir şey yapamıyor. Büyümüştür ama ona hâlâ biz bakmak zorundayızdır. O zamana kadar fark edip telaşlanmadıysak, yardım alıp sorunumuzu çözmediysek gerçekten telaşlanırız. Evet, aslında çocuktan çok bizim sorunumuzdur. Telaşlanırız, çünkü karşımızda kendine yetemeyen, bağımlı bir büyük vardır. Gelecek kaygısı sarar bizi. Biz ölünce ne olacaktır? Zekâsı normal, fiziksel sorunu olmayan, ama kendine yetemeyen, bağımlı bu erişkini kime teslim edeceğizdir? O zamana kadar izin vermediğimiz, öğretmediğimiz her şeyi yapmasını isteriz. Bağımlı erişkinlerin oluşturduğu toplumun, kendi kaderini tayindeki sıkıntılarından yakınır, ama bağımlı çocuklar yetiştirmeye devam ederiz. Aslında bize bağımlı olması hoşumuza gider. Oysa onun bu bağımlılık halini kullanacak tek yetkinin biz olmadığımızı, tehlikelerin beklediğini de unutmamak gerekir. Bağımlı yetişen çocuk, sigara, alkol, uyuşturucu, çete, tarikat, yasal olmayan yollar, onu kötü etkileyecek diğer kişilere de bağımlı olmaya hazırdır.
|