|
|
Medya ve denetim
Bugün Türkiye'de en çok eksikliği hissedilen konuların başında medyanın siyasi iktidara yönelik denetimi gelmektedir. Menderes'ten Demirel'e, Özal'dan Yılmaz'a, Ecevit'ten Çiller'e kadar tüm siyasi iktidarlar medyanın sıkı denetimine tabi tutulmuş, kimi zaman da, haksız ve ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Bu iktidar hariç. Hatta yazılı basının kimi kalemleri ile kimi televizyon programcılarının sürekli laiklik vurgusu temelinde yaptığı muhalefet biçimi iktidarı daha da güçlü kılan bir etki yaratmıştır. Çünkü sonuç itibariyle bu muhalefet anlayışı somut olaylardan yola çıkmamakta ve soyut bir tehdidi sürekli gündemde tutmaktadır. Tehdidin soyut niteliği ise iktidarın elini güçlendirici bir etki yaratmaktadır. Çünkü bu yaklaşımın demokratik meşruiyet sorunu bulunmaktadır. Ama özellikle rahmetli Turgut Özal' a layık görülen muamele bu iktidardan özenle sakınılmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Başbakan Erdoğan'ın oğlunun bir gemi alması haberi ortaya çıktığında bile mercek altına alınmamakta, sorgulanmamaktadır. Elbette, demokratik bir ülkede siyasi liderlerin çocukları iktidarla doğrudan bağlantılı olmayan alanlarda faaliyet gösterebilir. Etkin bir siyasi liderin oğlu olmak ticaret yapmaya engel bir durum değildir. Ancak medya, siyasi liderlerin ve yakınlarının her türlü ticari faaliyetini sorgulamak, araştırmak, kimin kime, neyi kaça sattığına bakmak durumundadır. Zeynep Özal'ın bir otomobil galericisinden aldığı hediye Jaguar'a yönelik tepki hala hafızalarımızdadır. Bu otomobilden yola çıkarak "Davulu delen Jaguar Partisi" bile kurulmuştu. Bu dönemde böyle bir sorgulamanın gündeme gelmemesi dikkat çekicidir elbette. Bir ülkenin, hukuk kurallarının üstün olduğu demokratik bir ortamda gelişip büyümesinde, "dördüncü güç" denilen basının, bugünkü deyimiyle medyanın rolü büyüktür. Medyanın siyasi iktidarı denetim görevini terk etmesi aslında demokratik sisteme yapılacak en büyük kötülüktür. Kamu önünde tartışılmayan konuların dedikodu biçiminde kahve köşelerine, cami köşelerine taşınması kaçınılmazdır. Bu tip gelişmeler fesadı besler. Demokratik sisteme inanan hiçbir siyasetçinin kendisinin veya yakınlarının ticari girişimlerine yönelik denetimden rahatsız olmaması gerekir. Çünkü sisteme, hukuka inanan, etik değerlere sahip bir siyasetçinin, denetimsiz gücün kötüye kullanılabileceğini bilmesi gerekir. Vicdanı rahat olan bir siyasetçi böyle bir denetimden keyif almalıdır. Sistemin geleceğinden kuşku duyanların dayanabileceği bağımsız bir yargı, liyakate dayanan bir bürokrasi ve eleştiri hakkını özgürce kullanan bir medya, muhtemel krizleri önleyici bir etki yapacaktır. Bugün bu üç unsurun varlığı da tartışma konusudur. Türkiye'nin içine girdiği ortamda bu gerçekliği göz önünde tutmanın her zaman olduğundan daha fazla önemi vardır. Çünkü testi kırılırsa sadece kıran sorumlu olmayacaktır. Kırılmasına yardım edenler de tarih önünde ciddi hesap vermek durumunda kalacaktır.
|