Arz ederim!
Durum aşağıdaki gibidir:
POLİS: Malum kadrolaşma çekişmeleri dışında, "alaylı-mektepli" gerilimi olup "Emniyet'in gözbebeği" sayılması gereken ama "İnsan haklarına duyarlı" dergisi dahi yasaklanan "Akademi" için için isyan halinde. Neredeyse tüm öğrencilerinden gelen, elle ve farklı dille yazılmış mektuplardan anladığım kadarıyla, "Polis Koleji + Polis Akademisi" okuyanlar, "orta kademe" nin, iki yıllık polis memurluğu eğitimi ve açık üniversite diplomasıyla kendi "amirlik" konumlarına, hatta üstlerine ulaşabilmesini adaletsiz buluyor. Sadece adaletsiz de değil; mesleki açıdan yetersiz ve sakıncalı.
ASKER: Çok yazıyorum zaten. Bilen biliyor. Anlamak isteyen anladı. Bilen ama duymak istemeyen ise kulak üstüne yatıyor. Kulaklar büyük ve rahat olmalı! Haklarını, konumlarını, statülerini, lojmandan orduevine koşullarını, insan haklarına aykırı oda hapislerini, maaş ve emeklilik kısıtlamalarını, 1'in 4'ü yasak tek "devlet memuru" olmalarını, yüksek ve daha yüksek öğrenimlerin kale alınmamasını, OYAK kıyak ve dayaklarını, çok mevzuu "adaletsizlik", hatta "aşağılanma" kabul edenler için için yanıyor. Sivil memurdan, uzmandan astsubaya, hatta kimi subaya uzanan bir durum. Hakarete uğrayıp intihar eden 21'lik astsubaydan, bulaşıkhane yüzünden oda hapsi veren bir çocuk babası yüzbaşısını öldürebilen iki çocuk babası astsubaya, askerlik kadar insanlık dramı. Görmek, anlamak, bilmek için "pilot" uygulama yetmiyor. Vicdan ve adalet uyandırmak, "imtiyaz ve zümre egemenliği" üstüne de "cumhuriyetçi" düşünmek gerekiyor.
YARGI: Hükümet ile Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu arasındaki çekişmede, isterseniz taraf tutun! İstediğinizi haklı bulun. Durum değişmiyor. Sonuçta, ya iktidarın yahut iktidara rağmen bir heyetin "müdahale" ettiği bir yargı ortamı var. Kolayca görevden alınabilecek savcılar, tayinlerle ödüllendirilecek yahut sürülecek hakimler, taltif edilebilecekler veya cezalandırılacaklar, "bağımsız yargı" oluyor. Yani yargının bağımsız sayıldığı ama, yargı insanlarının bağımlı kılındığı ve kimin daha çok bağımlı kılacağı yüzünden çıngar çıktığı bir "Adalet". Hakimini, savcısını tayin, terfi ile ürkütüp bağımsızlığı zedeleyen sistem, onu trafik polisinden bağımsız kılarak "imtiyaz" sağlıyor. Başı "anti-demokratik" kokmuş balık nasıl "demokratik hukuk devleti" ni sağlayacaksa.
YÖK: Demokratik mi, anti-demokratik mi? Yoksa, kimin nasıl kontrol ettiğine bakarak, yandaşımız olup olmadıklarını dikkate alarak mı karar vereceğiz? Kurumun anti-demokratik olması hükümeti demokratik yapmaya, hükümetin antidemokratik tasavvurları kurumu demokratik kılmaya kafi değil. Bu; bilim, özgürlük, demokrasi kavgası değil. "Devlete hakimiyet" savaşının muharebe alanlarından biri. Üniversite ise, akademik özgürlük, özgünlük, özerklik ve özellik bakımından acılı. (Genellikle) zorunlu askerliğe dönmüş kamu üniversite düzeni ile paralı askerlik gibi vakıf üniversitelerinden; bağımsız, özgür akıl, fikir fışkırması mümkün mü!
Sağlık, orta öğretim, diğerleri. Çankaya savaşları, Çankaya-hükümet, hükümet-Genelkurmay gerilimleri. Biz bunların tümüne "Devlet" diyoruz. Devleti hepimiz için, hepimize ait kamusallık sanıyoruz. Oysa "Devlet"; ele geçirilmesi, elden kaçırılmaması, parsellenmesi, dilimlenmesi için çıldırılmış; hem hepimize karşı, hem çalıştırdığı kölelerin tepesinde bir "baskı" mekanizması; bir işgal, hükümranlık ve imtiyaz sahası. Her bir parçası bir başkasına karşı teyakkuzda, bizatihi her parçanın kendi içi iktidar didişmesi, tahakküm meselesi olmuş bir "ganimet". Cumhuriyet ve demokrasi namına çok konuşurken, işine gelen tahakküme ve tahakkümcüye sahip çıkarak öten bülbüllere, bu solan bahçede artık yer yok aslında. Ama bütün yerleri kapmışlar! Bütün tersaneler, bütün dersaneler... Kapanın elinde!
|