| |
AB'ye alternatif
Ankara'da "Türk jeopolitiği ve ve Türkiye'nin yeni ufukları" konulu sempozyumun açış konuşmasını yapan CHP lideri Baykal, AB üyeliğinin "Gerçekleşmeyecek bir umut, temelsiz bir hayal" olduğunu söyledi. Değerlendirmesine katılmamakla birlikte, kamuoyunun giderek büyüyen kesimince paylaşılan görüş olduğu için yadırgamadık. Ayrıca Baykal bu çizgiye yeni gelmedi; en azından 6 aydır benzer görüşleri seslendiriyor: - "Sürekli taviz istiyorlar. Artık yeter, AB'ye açıkça hayır!" (19 Eylül 2006) - "AB'nin 20 yıl sonra ne olacağı belli değil. Türkiye olmayacak şeye bedel ödememeli." (24 Şubat 2007) - "CHP'nin AB ile ilgili tutumu bir heves zaafından kaynaklanmıyor. Tereddütlerimizi kamuoyu çok iyi biliyor." (7 Mart 2007) Dediğimiz gibi ister kamuoyundaki hava ve seçim ortamı gibi konjonktürel nedenlerden kaynaklansın, ister yeni bir yönelim olsun; Baykal'ın değerlendirmelerini anlayışla karşılıyoruz. Ancak söylemine 2 açıdan itirazımız var. İlki teknik: Baykal gerekçelerini sıralarken AB sanki Türkiye'nin başka ufuklara da yelken açmasına engelmiş gibi algılanabilecek ifadeler kullanıyor. Örneğin dünkü konuşmasında şöyle dedi: "Biz kimseden korkmuyoruz, onlar bizden korksunlar. Dünyanın her kesimiyle iyi ilişkiler kuracağız. Rusya ile de, Avrupa ile de, ABD ile de, Çin ile de, Hindistan ile de, Ortadoğu ülkeriyle de..." Yukarıda alıntı yaptığımız 24 Şubat 2007 tarihindeki konuşmasında da benzer şeyler söylemişti: "Çin, Hindistan, Japonya geliyor. Ben bunlara niye sırtımı döneyim?" Oysa Türkiye bugün sadece aday ülke statüsünde olduğu için, AB'nin ortak dış politikalarını izlemek zorunda değil. Üstelik saydığı ülkelerin hepsiyle de zaten çeşitli alanlarda ikili anlaşmalar imzalıyor, işbirliğini geliştiriyor. Tek yükümlülüğü var: Bu ülkelerden yaptığı ithalata Gümrük Birliği Antlaşması uyarınca AB ile ortak gümrük tarifesini uygulaması. CHP liderinin niyeti Gümrük Birliği'ni masaya getirmekse, o ayrı konu. Tartışılabilir de. Nitekim dün Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de, "Türkiye'nin ortak gümrük tarifesi uygulanan ülkelerle rekabette zorlandığını" belirterek, "Gümrük Birliği'nin gözden geçirilmesi gerektiğini" söyledi.
AB'yle bağlar gevşeyince... İkinci itirazımız ise "Öz"le ilgili: Biz Türkiye'nin AB hedefinden vazgeçip yeni arayışlara girmesinin, hem "Cumhuriyet'in en büyük projesi" olan çağdaşlaşma çabalarını, hem de dış ilişkilerini olumsuz etkileyeceği kaygısı taşıyoruz. Sürecin yavaşlamasıyla ortaya çıkan gelişmeler bile bu kaygılarımızı doğrulamaya yeterli: - Reform süreci yavaşlamak bir yana tamamen durdu. - Daha vahimi, reformlar geriye gitmeye başladı. İktidarın yargıya pervasızca müdahalesiyle patlak veren Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki kriz, düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili engellemeler, bu gerilemeye sadece iki örnek. - Bulgaristan'la, ondan da önemlisi Yunanistan'la ilişkiler bozulmaya başladı. Brüksel-Ankara bağları gevşemese, bunlar olur muydu? Diyeceğimiz o ki, AB süreci Türkiye'nin sadece çağdaşlaşma projesinin değil, Atatürk'ün "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesine bağlılığın da güvencesini oluşturuyor. Biz konjonktürel etkiler ortadan kalkınca, eski Baykal'ın, 2002 Nisan'ında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki konferansta, AB'ye alternatif arayışlarını "Madem falan partide yokum, o zaman ben de bir parti kurayım" diyenlerin durumuna benzeterek alay eden Baykal'ın geri geleceğine içtenlikle inanıyoruz.
|