|
|
Küçük Serçe'nin inanılmaz öyküsü
Berlin'de gördüğüm filmlerden biri, açılış filmi olan La Vie en Rose hâlâ aklımdan çıkmıyor. Aradan birçok film geçti, ama unutulmaz şarkıcı Edith Piaf'ın yaşam öyküsünü anlatan bu filmin kimi sahneleri hâlâ belleğimde. Çünkü Edith Piaf gibi bir kişilik, biraz da 20. yüzyılın kendisi demek. Hikâyesi de biraz 20. yüzyılın hikâyesi. Gerçek anlamda sokaktan gelmiş, ilgisiz annesiyle sorumsuz babası arasında alabildiğine yoksul bir çocukluk geçirmiş, çocukluktan daha çıkmadan kendisini sokaklarda bulmuş minicik bir kadın. Ama o görkemli sesiyle ve eşsiz sanatıyla, koca Fransız halkının geçen yüzyıldaki en sevilen sesi olmayı başarıyor. Ama neler pahasına? Ne yalnız geceler, ne sefalet ve düşkünlük uçurumları, ne ihanetler, ne hayal kırıklıkları? Ne hastalıklar, ne ölümlerden dönmeler. Ve filmin çeşitli karelerinde bu serüvende ona eşlik etmiş isimler anılıyor, yüzler beliriyor. İşte Olympia konserinden sonra onu kutlamaya gelen Marlene Dietrich... "Charles...'' diye seslendiği şu küçük adam Charles Aznavour'un gençliği değil mi? Olympia'nın efsanevi patronu Bruno Coqatrix. Ona son şarkılarını, bu arada ünlü Je Ne Regrette Rien'i getiren Charles Dumont. Ona hep hayran olan Jean Cocteau. Ve de elbette Marcel Cerdan. Cezayir kökenli bu ünlü, yakışıklı, minik serçeyi dev gibi gövdesiyle saran bu büyük boksör... Ve aralarında oluşan büyük aşk. Öyle bir aşk ki, Edith'i alıyor, yaşadığı tüm mutsuzluklardan sanki bulutlara taşıyor. Ama kader bu. Ve hayat çoğu zaman hayal gücümüzün yarattıklarından daha zalim olabiliyor. Kim derdi ki hem de Edith'in ısrarları sonucu New York'tan Paris'e gelmek için bindiği uçak düşecek ve koca Marcel ölüme doğru kanatlanacak? O küçük kadın artık teselli bulabilir mi? Yoksa artık tüm yaptığı, kendi ölümüne doğru giden yolu yavaş, ama emin adımlarla kazmak mı? İçkisiyle, ilacıyla, haplarıyla? Biraz duygusallaştım galiba. Ve belki de abarttım. Neyse, yakında bizde de gösterildiğinde kendiniz gider görürsünüz. Ama bir şeyi mutlaka eklemeliyim: Filmin yarattığı etkide en büyük pay, yönetmenden çok Edith Piaf'ı oynayan bir başka küçük kadında, genç Fransız oyuncusu Marion Cotillard'da. Bu adı bir kenara yazın. Berlin'den bir ödülle dönmemesi mucize olur. Ayrıca ileride de çok ünlü olacağına bahse girerim.
|