|
|
Ne işiniz var kardeşim Urfa'larda?
Televizyonda artık kırsal kesim öyküleri tutuyor. Ünlü yönetmenler de belki de bunun cazibesine kapılıp Anadolu'nun yollarını aşındırıyor
Gördünüz mü olanı? Bizler Kurtlar Vadisi oynasın mı, kalksın mı diye tartışırken bambaşka bir dizi, Yaralı Yürek, çekildiği ana mekân olan Şanlıurfa'da bir grup haydudun saldırısına uğradı. Yönetmeni Özer Kızıltan ve görüntü yönetmeni ciddi biçimde yaralandı. Hafta başında Radikal'deki söyleşisinde, sosyolog Hasan Bülent Kahraman son derece önemli şeyler söylüyor, özetle "Türkiye hastalanmış bir toplumdur. Bu toplumun gerçekle, bilgiyle, duyguyla hiçbir ilgisi kalmadı. Hayal âleminde yaşayan, TV dizilerinden başkasını merak etmeyen, internet kafelerinde pornografi batağına batmış bir toplum bu," diyordu. Ağır sözler, ama bana kalırsa doğru teşhisler. Üzerinde düşünmemiz gereken...
TÖRE CİNAYETLERİ Yaralı Yürek, adına kısaca 'töre cinayetleri' denen olayı irdeleyen bir dizi. Bu töre cinayetleri de malum, en çok o yörede yaşanıyor. Feodal ahlakın feodal ekonomiyle birlikte veya onsuz hâlâ ayakta olduğu bir yöre. Peki, ama İstanbul gibi ülkenin kültür başkentinden kalkıp Doğu'ya giden ekipler, başka ne çekeceklerdi? Urfa'da bir aydının yaratma bunalımlarını, bir büyük şirketin yönetim entrikalarını ya da biri opera seven, öbürü sevmeyen bir çiftin anlaşmazlıklarını mı? Elbette yörenin dekoruyla birlikte en egzotik (yalnızca Batılı ülkeler için değil, bizim için de en egzotik) sorunu olan töre cinayetlerinden başka hangi hikâyeyi anlatacaklardı? Asmalı Konak'tan beri böyle olmuyor mu?
REYTİNGE GÖRE DİZİ Aslında çok daha öncesinden beri böyle oluyor. Ünlü TV 'reyting' sistemimiz ülkenin en yoğun nüfusu olan köylülüğün (ister hâlâ köyde yaşasın, isterse köyü büyük kente taşımış olsun, fark etmez) krallığını ilan ettiğinden beri, böyle oluyor. Yeşilçam'ın Büyükada'da aşk öyküleri anlattığı dönem çoktan geride kaldı. Şimdi kırsal kesim öyküleri tutuyor. Çünkü seyircinin çok büyük kısmı, kendisini, kendi kültürünü bulduğu o dizilere ilgi gösteriyor. O zaman da gelsin Urfa veya Antep, gitsin Kapadokya veya Ağrı... Pek fark etmez. Aslında o ekibe 'Vurun kahpeye' sloganını uygulayan ve ikide bir "Ne mutlu Türküm diyene!" diye bağırdığı belirtilen eli sopalı kaba gücün şunu fark etmesi gerekirdi: Bu adamlar, bizim yöremizin hikâyesini anlatıyor, bizi tanıtıyor, bizim reklamımızı yapıyor. Nasıl Asmalı Konak, bir Kapadokya turizmi başlattıysa, bu ve benzeri diziler de bir Urfa turizmi başlatabilir. Ama o düşünce inceliği nerede onlarda? Bu olayı elbette kınıyorum. Ülkenin giderek kaba güce ve tüm ayrıntıları yok sayan toptancı zihniyete günden güne teslim olduğunun göstergesi bu da. Ama bir kınama da o TV ekibine. O ekip ki başında, Takva filmi tüm dünyada alkışlanan yönetmen Özer Kızıltan var. O zaman sormak gerekir: Ne işin vardı kardeşim Urfa'larda? Öylesi bir çıkıştan sonra İstanbul'da oturup bize yeni Takva'lar hazırlamaya girişsen daha iyi olmaz mı? Elbette biliyoruz: Sinema sanat ve saygınlık için, TV dizileriyse para kazanmak için yapılır. Birçok yönetmen de böyle yaptı, yapıyor. Ama bir eleştirmen, hatta sadece bir sinema tutkunu olarak, buna hoşgörüyle bakmamız da beklenmesin. Ekmek parası kutsaldır, ama o kaygıyı en azından ikinci plana atarak kendisini ciddi, saygın bir sinemaya adamış yönetmenleri bizler öncelikle seviyoruz. Ki onlardan da var, Allah'a şükür.
|