Siz hiç evladınızın elbisesini koklayıp tokasını öptünüz mü?
Muhterem'le konuştum dün... Dilara'nın babası.
12 gün geçti aradan. Nasıl geçmiş bu 12 gün? "Uyuyorum, yavrumu görüyorum. Sokağa çıkıyorum, orada sanki. Nefes alıyorum, yemek yiyorum ama, yaşıyor musun dersen, bilmiyorum. Hep aklımda. Elbiselerini kokluyorum. Saçının tokasını öpüyorum... Yangınımız sönecek gibi değil." Cenazeye gelememişlerdi. Arayan soran olmuş mu sonradan? "Aradılar... Başbakan aradı. Kadir Topbaş eve geldi... AKP, CHP milletvekilleri geldi. Mehmet Ağar'ın eşi geldi. Sağolsunlar. Ama giden benim evladım." Dilara rögardan kayarken, ilkokul öğrencisi ağabeyi yanındaydı. Gözünün önünde gitti kardeşi... O da hastanelik olmuştu. Nedir durumu? "Sinir krizleri geçirdi. Aniden bağırıyor, bayılıyordu. Onu da kaybedeceğiz sandık. Sağolsun, doktorlar baktı, 'onun yanında Dilara'dan hiç konuşmayın' dediler. İlaç verdiler. Şimdi biraz iyi. Okuluna gidiyor. Bizden fayda yok, öğretmenlerine emanet." Allah'tan Dilara tek değildi... İki evladı daha var ailenin, sarılabileceği. Ama gelin görün ki... "Öyle deme abi... İki oğlum vardı, baba olduğumu bilmiyordum. Dilaram doğdu, anladım baba olmanın ne demek olduğunu. Her evladın yeri başkadır. Ama ben kızıma aşıktım. 'Vakti gelince, nasıl gelin edeceğim, nasıl vereceğim elin adamına' diye düşünürdüm... Beni anca kız babaları anlar." Anne? "Karımı tanımamışım bugüne kadar. Bu kadar güçlü, bu kadar ana olduğunu farketmemişim. Ben yıkıldım, elim ayağım tutmuyor. O benim halimi gördü, acısını gömdü kalbine, aileme sahip çıkıyor. Yuvamın direğini karım ayakta tutuyor." Hani bilirsiniz ya... Teselli etmeye çalışanlar, söyleyecek kelime bulamaz, "gençsiniz, yapın bir evlat daha" der. Yaşadım aynı çaresizliği. Ben de dedim. Ve, aldım ağzımın payını. "Diyarbakırlıyız biz. Çok çocuk severiz. Akrabalarım da aynı şeyi söylüyor, 'kızın olursa, Dilara adını koyarsın, yaşatırsın kızını' diyorlar. Ama yapmaya niyetimiz yok. Yapamam... Bir kızım daha olursa, ona baktıkça Dilaramı görürüm, bugün dayanıyorum, o gün hiç dayanamam... Minik kızım, ben ölene kadar, benim kalbimde yaşayacak." Peki bundan sonrası? Dava açıldı mı mesela? İşte bu satırları, herkesin... Özellikle şehirleri yönetenlerin, yetkili makamlarda oturanların ve gazetecilerin iyi okumasını rica ediyorum... "Dava açtık... Ama inan, parada pulda gözümüz yok. Umurumda değil. Para kızımı geri getirmeyecek. Bakın, daha dün Adana'da bir çocuk daha gitti kanalizasyon çukurunda. Benim Dilaram gitti, o ailenin evladı gitti, başka evlatlar gitmesin. Yeter artık. Kimse evlat acısı yaşamasın... İki tane ameleyi hapse atsan, ne olur? Onlar da bizim gibi gariban. İki tane müdürü içeri tıksan, ne olur? Onlar da baba... Benim dava açma sebebim, bu işin ders olması... Bu iş unutulmasın. Unutturulmasın... Çaresi bulunsun... Onun için dava açtım. Yoksa bana İstanbul'u verseler, kızımın tırnağını vermezdim... Gazetecilere yalvarıyorum, unutulmasın. Önlem alınsın. Kimse evlat acısı yaşamasın benim gibi."
|