| |
"Türkiye gelişiyor" demek kimlerin işine yarıyor?
Gelişmiş dünyada günlük yaşamın mütemmim cüzleri haline gelmiş her olguya 50 yıl gecikme ile sahip olmak bizi öfkelendirmiyor da, bunlara daha fazla ve daha hızlı sahip olmaya çalışmak bazıları tarafından " Vatan hainliği " diye nitelendiriliyor. Osmanlı Türklerine matbaanın 200 yıl gecikme ile gelmesini hatırlatmak artık kabak tadı verdi. Aynı Osmanlı'da matbaanın icadından 50 yıl sonra Yahudiler, Rumlar ve diğer " Anasır " kendi kitaplarını kendi dillerinde basarken, Türkçe kitap basımının yasak olduğunu hatırlatmak da artık etki yaratmıyor. Peki ama Cumhuriyet Türkiye'sine mesela televizyonun ve otoyolun büyük gecikmelerle gelmesine ne demeliyiz? Ya da Türkiye'yi turizme kapalı bir ülke olarak tutmayı nasıl başardık 20'nci yüzyılın ilk üç çeyreğinde. Dünkü Sabah'ın ekonomi sayfasında Procter&Gamble (P&G) Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Bölge Başkan Yardımcısı ve Türkiye Genel Müdürü Saffet Karpat'ın bir yakınması vardı.Karpat, Türkiye'de güzellik ürünleri pazarının son üç yılda yüzde 1525 arasında büyüdüğünü belirterek şunları söylemiş:
İYİ Kİ ASKER VAR - Pazar büyüklüğü 1.5 milyar Euro. Erkekler bunun üçte birini oluşturuyor. Erkekte jöle ve briyantin kullanımındaki artış çok şaşırtıcı, ama bir türlü tıraş ürünleri kullanımını artıramıyoruz. Erkeklerde haftalık tıraş ortalaması 2.1. Sadece düğünederneğe, gezmeye giderken tıraş olan bir kitle var. 'İyi ki asker var' diyoruz bazen, askerlerin her gün tıraş olma zorunluluğu olmasa ortalama da düşerdi. Saffet Karpat'ın "İyi ki asker var" dediğini duyunca, rahmetli Orhan Erkanlı'nın "Askeri Demokrasi" kitabında sıraladığı "27 Mayıs'ın gerekçeleri" ndeki bir bölümü hatırladım. Şöyle yazmıştı Erkanlı: - İkinci Cihan Harbi' ni büyük sıkıntılar, yokluklar arasında geçiren ordu, yeni Demokrat Parti iktidarından çok şeyler bekliyordu. Hayal kırıklığına uğradık... Biz yine yokluklarımız, ümitsizliklerimizle baş başa kalmıştık. Askerlere giyecek ayakkabı, yatacak yer bulamıyorduk. Devlet vermiyordu. Bizler de etraftaki köylerden ot çalarak yatak yapıyorduk... Çoğumuz gecekondu semtlerinde oturuyorduk, ordunun verdiği en adi cinsten astarlıkları gömlek yaptırıp giyenlerimiz vardı... Erlere 31 kuruş maaş ve ayda 10 paket sigaradan başka bir şey verilemiyordu. Buna mukabil askerden her gün tıraş olmasını istiyorduk. Jilet parasını düşünen yoktu. Evet... Bugün Procter&Gamble, tıraş ürünlerinin satışı konusunda "İyi ki asker var" diyor.
BUZDOLABI LÜKS MÜDÜR? Neyse... Biz yine "Battık, batıyoruz" demeyi sürdürelim. Ama yine de bozguncu açıklamaları tam olarak engellemek mümkün değil. Örneğin dünkü Milliyet'te de Anadolu Ajansı'nın şu haberi vardı: - Televizyon dışındaki dayanıklı tüketim mallarının satış ve üretimi, 2006' da çift haneli rakamlarda arttı. DPT verilerine göre, buzdolabı üretimi geçen yıl yüzde 22.1 oranında arttı ve 6 milyon 223 bine çıktı. Geçen yıl 6 milyon 107 bin buzdolabı satıldı. Çamaşır makinesi üretimi de yüzde 22 artışla 5 milyon 419 bine çıktı. Çamaşır makinesi satışlarında da yüzde 23.2' lik yükseliş oldu. Üretiminde artış yaşanan bir diğer ürün ise LPG'li fırın oldu. Geçen yıl 6 milyon 830 bin adet fırın üretilirken, bir önceki yıla göre üretim artışı da yüzde 16.6 oldu. Elektrik süpürgesinde de 1 milyon 486 binlik üretim rakamına ulaşılırken, üretim artışı yüzde 23.2' y i buldu. Satışlar da yüzde 20.6 arttı. Ne dersiniz? Bu rakamlar hem moral bozucu, hem de biraz haince değil mi? Buzdolabı bizim neyimize ki? Bize "Teldolap" yeter. Ayrıca bu yabancı sermaye de kim oluyor? Biz sermaye olmadan da yatırım yapabiliriz.
|