|
Zıbık ve kazık hikâyeleri
|
|
Geçen hafta konuşulan iki olay, bana iki yüzyıl önce yaşananları hatırlattı....
1- Hıncal Uluç'un "Bugün feminizm varsa bunu vibratör sağladı" sözü ünlü bir şairin "sevici" kadınların kullandığı zıbıkla ilgili yazdıklarını düşündürdü.
2- Bir vampir avcısı eski Sırp diktatör Miloseviç'in kalbine kazık soktu. Benzer işi biz de yapmıştık.
Hıncal Uluç'un sözünü ettiği vibratörlü kadınların yerinde eskiden zıbıklı hatunlar vardı
Geçtiğimiz perşembe, Dünya Kadınlar Günü'ydü ve Hıncal Uluç'un daha önce bir TV kanalında feministlerden bahsederken söylediği "Bugün feminizm diye birşey varsa, bunu sağlayan âlet, vibratördür. Feministler için biz erkekler, sadece bir vibratörün yerini tutuyoruz" şeklindeki sözler yeniden gündeme getirildi. Hıncal Uluç'un söyledikleri, bana bundan iki asır önce yaşamış olan çok önemli bir şairin, Enderunî Fâzıl Bey'in eski devirlerin "erkeğe doymuş kadınlar" diye bahsettiği "sevici" denilen lezbiyenleri ile bu kadınların kullandığı "zıbık" denilen âleti, yani vibratörün atasını hatırlattı..
Geçen perşembe, dünya kadınlar günüydü ve Hıncal Uluç'un bundan iki ay kadar önce bir TV kanalında feministler hakkında söyleği sözler, yeniden gündeme geldi. Uluç, "Bugün feminizm diye birşey varsa, bunu sağlayan âlet, vibratördür. Feministler için biz erkekler, sadece bir vibratörün yerini tutuyoruz" demişti. Hıncal Uluç'un sözünü ettiği vibratörün yerinde çok değil, bundan 40-50 sene öncesine kadar zıbık vardı ve zamanımızın vibratörlü kadınlarının yaptıklarının aynını, eski devirlerde zıbıklı hatunlar yaparlardı. Bu hatunların maceralarına girmeden önce, zıbığın ne demek olduğunu anlatayım: Zıbık, vibratörün atası idi, cilâlı ağaçtan, özellikle de şimşirden imal edilmişti ve vibratör ne işe yararsa, o da aynı işe yarardı. Eski asırların zıbığıyla zamanımızın vibratörü arasındaki en önemli fark, vibratörün pille, zıbığın ise sadece el kuvvetiyle çalışmasıydı.
KADINLAR DÖRT CİNSTİR Bazı eski devir hanımlarının bu mâlum eğlencesi, o zamanın sözlüklerinde de yer bulmuştu. Meselâ, Büyük Türk Lügati'nin yazarı Hüseyin Kâzım Kadri, zıbık hakkında "Sevici kadınlar için yapılan âlet-i zükur taklidi" diyor, yani "lezbiyenlerin kullandığı yapay erkeklik organı" diye yazıyordu. Araplar'ın meşhur Kamus'unu 1800'lerin başında Üçüncü Selim için Türkçe'ye çeviren Mütercim Âsım'ın verdiği bilgi ise, daha ayrıntılı idi: "Zıbık, erkeğin tenasül âleti mânâsına gelen 'zibb' kelimesinden türemiştir. İranlılar buna hem 'meçâçenk', hem de 'çiz-i çeng' derler". İşte, Hıncal Uluç'un feministler ile vibratör arasında kurduğu gayet doğru bağlantının neredeyse aynı olan ir benzerini, bundan iki asır önce, o devrin çok önemli bir şairi olan Enderun Fâzıl Bey de "Zenannâme", yani "kadınlar kitabı" isimli eserinde zıbık ile başka işlere meraklı hanımlar arasında kurmuştu: Sevicilerle, yani eski zamanın lezbiyenleri ile... Fâzıl Bey, döneminin çok meşhur bir eşcinseliydi. Eşcinselliğini saklamamış, kendi maceralarıyla umutsuz aşklarını bile açıkça yazmış ve Zenannâme'sini de gönül verdiği bir delikanlının talebi üzerine, dünya kadınlarının özelliklerini anlatmak maksadıyla istemeye istemeye kaleme almıştı. İstanbul kadınları, Fâzıl Bey'e göre dört gruptu. İlk grupta gece-gündüz evlerinde oturan, yüzlerini güneşin bile görmediği dinibütün kadınlar vardı. Namuslu gibi görünen ama sokakta görüp kandırabildikleri delikanlıları gizlice evlerine götüren kadınlar ikinci; gözleri sürmeli, kaşları rastıklı, yüzleri yumuşak, hoş sözlü ve süzgün gözlü fahişeler ise üçüncü gruba mensuptu. Ama, en ilginç kadınlar, sevici denilen dördüncü grupta idiler ve zıbık, "aslında erkeğe doymuş" olan bu kadınların oyuncağı idi. İşte, günümüz Türkçesi ile Fâzıl Bey'in Zenanâme'sinin sevicilerle ve zıbıkla ilgili bölümü: "...Ortaya şimdilerde sevici denen ve eski zaman kadınları arasında rastlanmayan yeni bir bölük çıktı. Gönüllerini birbirlerine bağlayıp âşık olurlar ama ilişkide bile hile yaparlar. Hileleri, zekeri (erkeğin cinsel organını) taklid ederek yapılmış bir âlettir. O âletin adını yazamam ama bir bilmeceyle söyleyebilirim. İşte o bilmece:
ERKEĞE DOYMUŞ HATUNLAR "NâZI BIKtırdı beni dildârın" (Fâzıl Bey, burada eski harflerin yazılış özelliklerinden faydalanarak "yapay erkeklik organı" demek olan "zıbık" kelimesini şifreyle veriyor). Bu yola girenler temiz huylu, nazik, ilim-irfan sahibi kadınlardır. Böylesine ilişkiler artık pek çok oluyorsa da, diğer davranışlara göre kötünün iyisi sayılıyor, hatunlar birbirleriyle geçinip gidiyorlar. Her biri, sevgilisi için canlar verir, başkasına dönüp bakmaz bile. Edâlarla, güzel sözlerle birbirlerine nâz ve niyâz ederler: "Nâzeninim, güzelim, toplanmış gülüm, gönül eğlencem, gözümün nuru! Ey inci tanem, merhaba! Evim seni, hoş ayağını gözler. Nazlı servim, hoş edalı, hercai bakışlı cânım!... Ey gül goncam, ben senin bülbülünüm. Ey iki pazusu da gümüşten birer külçe olan sevgilim. Nerde kaldın a ömrümün vârı? Senin adın "Ödağacı" ise, benimki de "Âteşli Hanım". Sana "Gülpembe" diye yalvaranlar, bana da "Nâz ışığı" diyorlar; seni "Gülgonca" diye çağırıyorlarsa, benim adımı da "Sabah rüzgârı" yapıyorlar...". Sevici kadınlar, bu sözlerden sonra, işe girişirler. Ben, bu işin kadınlar arasında niçin yayıldığını düşündüm ve anladım: Erkeğin her çeşidini görüp artık birbirlerine âşık oldular. Erkeğe doymuşlardı ama dilberden bıkmamışlardı ve güzel bir oğlan görünce, o güzelliğe hâlâ meylediyorlar. Böyle geçinip gitsinler ve Allah onları birbirlerine bağışlasın!"
|