"Rapor"lu gazetecilik
NEW YORK
Türkiye gibi çalkantılı, demokratik kuralların, hukukun üstünlüğü fikrinin tam yerleşmediği bir ülkede yazı yazıyorsanız, kimilerini rahatsız edersiniz. Normal olan rahatsız etmenizdir. Eğer kimseyi rahatsız etmeden yazıyorsanız işinizi iyi yapmıyorsunuz demektir. Temel hedefiniz kimi çevreleri rahatsız etmek olmasa bile, sizin duruşunuz rahatsızlık yaratabilir. Aslolan sizin duruşunuzdur. Bu duruş tepki çekebilir. Ancak bunun tepkiden öteye gittiği, hukuku çiğnediği durumlar da ortaya çıkıyor. Genelkurmay'da hazırlanan ve basına sızan rapor böyle bir hukuksuzluğun örneği. New York'ta sabahın erken saatlerinde çalan telefonum henüz duymadığım bu raporla ilgili yorumum üzerineydi. Ancak raporun içinde neler ve kimler olduğunu henüz tam bilmiyordum. Sonra internete girip gazeteleri okuyunca anladım. Peki, benim de adımın geçtiği bu raporla ilgili değerlendirmem ne? Raporu hazırlayanların anlamadığı temel nokta şu, demokrasilerde eleştirilerden muaf kurum yoktur. Günlük siyasete müdahil olan, görüş bildiren, duruş alan her kurum eleştiriye açık olmalıdır. Bunun "taraf veya karşı" olmakla ilgisi yoktur. Bunun demokrasiyle ilgisi vardır. Basına sızan rapor, medya mensuplarını "karşı veya taraf" diye ayıranların işlerini ciddiye almadığını, saçma sapan bir değerlendirmeye tabi tuttuğunu, kafalarının çok karışık olduğunu gösteriyor. Bu birincisi. İkincisi ise basın mensuplarını "yandaş ve karşı" olarak sınıflandırması. Buradaki askerin tipik düşman-dost ayrımına denk gelen bir değerlendirme. Askerle sivilin temel farkı buradadır. Asker, olaylara dost-düşman çerçevesinden bakar, sivil ise farklı fikirlerin çatışmasını, çarpışmasını görür. Ben bir gazetecinin olaylara ve gelişmelere asker gözüyle bakmasını anlayamam. Çünkü askerin nihai amacı düşmanın imha edilmesidir. Bir basın mensubu için bu amaç veya bu amacın dışa vurulması fikir ve düşünce özgürlüğüne yönelik bir müdahaledir. Hiçbir basın mensubu kendi ordusuna karşı olmaz. Ama bu ordunun veya orduyu komuta edenlerin yanlış politikalarına, sivil siyasete müdahalelerine, geçmişteki darbelerine karşı olabilir, eleştirebilir. Eleştiriyor da. Bugün Türkiye'de 27 Mayıs da, 12 Mart da, 12 Eylül de, 28 Şubat da tartışılıyor, değerlendiriliyor, eleştiriliyor. Daha da eleştirilecek. Çünkü gazeteci askere, başbakana veya işverene göre tavır belirlemez. Kendi vicdanıyla konuşur. Önemli olan her türlü iktidar merkezine mesafeli olabilmek, savunduğunu iddia ettiği ilkelerin mücadelesini herkese karşı verebilmektir. Bunun karşılığında bazen siyasi iktidar için "istenmeyen kişi" olursunuz, bazen de askerlerin hazırladığı raporun konusu. Bu önemli değildir. Önemli olan dün küfür ettiğiniz kişilerin ve kurumların bugün tetikçisi olmamanız, dün ölesiye savunduklarınıza bugün küfür etmemenizdir. Önemli olan ruhunuzu pazara çıkarmamanızdır. Bağımsız gazetecilik bunu gerektirir. Yoksa elbette hayat insanı değiştirir, eğitir. Tekrar rapora dönersek, haklılar ben tarafım. Ben demokrasiden, hukuk devletinden, insanların etnik kökenine göre ayrıma tabi tutulmamasından yanayım. Raporunuza bunları yazabilirsiniz.
|