| |
Artılar ve eksiler
Fransız Devrimi'nden 40 gün sonra, 26 Ağustos 1789'da yayınlanan İnsan ve Vatandaşlık Hakları Bildirgesi'nin 11'inci maddesinde "Düşüncenin ve fikirlerin özgürce ifade edilmesi, insanın en değerli haklarından biri" ilan edildi. Kanın oluk oluk aktığı o devrim günlerinde bile kutsallık mertebesine yükseltilen "Düşünce ve ifade özgürlüğü", 1948'de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi ile evrensel güvenceye kavuştu ama düşünmek, hele hele düşünceyi yaymak güç odaklarınca hep "tehdit" olarak görüldü. Bilgiye en ölümcül silah, bilgi sahibine ise potansiyel tehlike gözüyle bakıldı. Bakılmaya da devam ediliyor. Özellikle Türkiye gibi demokratikleşme sürecini tamamlayamamış, açık toplum olamamış ülkelerde. "Nokta" dergisinin ortaya çıkardığı ve 28 Şubat 1997 "Postmodern Darbe" günlerindeki "Andıç" olayının hüzün verici, hatta utandırıcı anılarını hortlatan Genelkurmay'ın 52 sayfalık "Medya güvenilirlik raporu" bunun yeni örneğini oluşturuyor. Yeni ama asla son değil. "Hizmete özel" raporda gazeteler, TV'ler tek tek değerlendirilmiş. Hem kurum, hem de o kurumda çalışanlar bazında. Her birinde Silahlı Kuvvetler'le ilgili haberlere artı ve eksi diye not verilmiş. Artıları eksilerini karşılamayanların kurumsal akreditasyonları iptal edilmiş veya askıya alınmış. Sonra her birinde yazar-çizerler yine tek tek sınıflandırılmış. Siyah ve beyaz olarak. Ya "Silahlı Kuvvetler karşıtı" ya da "Silahlı Kuvvetler yandaşı!" Arası yok. Çünkü ölçü "Objektiflik" değil, Silahlı Kuvvetler üst kademesinin gözünde "Güvenilir" olmak veya olmamak! O kadarla da kalınmamış, "Yandaşlar" ve "Karşıtlar" isim isim sayılmış. "Nokta" dergisinden alıntı yapan medya kuruluşlarının önemli bölümü adları açıklamaktan kaçındılar; linç ortamının neredeyse tüm toplumu teslim aldığı bir dönemde, "Sakıncalı" gazetecilerin kimi çevrelerin hedefi yapılmasını önlemek için.
En stratejik meslek Medyayı denetlemek, medya mensuplarını "Yandaş" ve "Karşıt" diye keskin çizgilerle ayırmak, yukarda da belirttiğimiz gibi, tüm güç odakları için en önemli kaygı konusu haline geldi. İşte bir örnek daha: Başkentin deneyimli başbakanlık muhabirlerinden Fatma Sibel Yüksek geçen ay "Başbakanlığın Bilinmeyenleri" adıyla anılarını yayınladı. AK Parti döneminde basının ve köşe yazarlarının izlendiğini, tutulan raporların gizli dosyalar halinde Başbakan Erdoğan'a sunulduğunu anlatan Yüksek, kanıt olarak 5 Temmuz 2005 tarihinde hazırlanmış "Medya Analizi"ni aktarıyor. Basın kuruluşlarının tek tek irdelendiği o analizde bir gazete için şöyle deniyor: "Olumsuzluk eğiliminin artmaya başladığı gözlemleniyor. Hükümet haberleri eskisi gibi birinci sayfadan görülmüyor. Gazetenin yayın politikasında değişiklik olduğuna işaret kabul edilebilir." Meslekdaşımızın bu iddiasına muhataplarından açıklama ya da yalanlama gelmedi. Toplumu bilgilendirmek hiç bu kadar stratejik bir misyon olmamıştı. Ve de bu denli tehlikeli. "Gazeteciler için hayat daha da zorlaşacak. Çünkü seçim dönemine girdik..." Hayır, bize değil bu uyarı, Rus meslekdaşlarımıza. Moskova'da kurulu "Tehlikedeki Gazetecilere Destek Merkezi"nin yöneticisi Oleg Pantilov, Rusya'nın Suriye ve İran'a gizlice sattığı silahları araştırdığı sırada, "Evinin balkonundan atlayarak intihar eden" Kommersant gazetesi muhabiri Ivan Safranov'un ardından bu değerlendirmeyi yaptı. Bizde çok şükür hayati tehlike sözkonusu değil. Sadece "Mimleniyoruz" veya sindiriliyoruz...
|