O hokka... O kalem!..
İSTANBUL'UN kültür yaşamına birbirinden güzel eserler kazandıran Cengiz Özdemir, 2006'nın son yazılarından birini şöyle bitirir:" Önce Sunay Akın'a, sonra size duyurayım ki, Yusuf Beyazıt'tan bu müjdeyi de aldım. Ben de size müjdeleyeyim. O mürekkep kabı da, kalem de yerine konulacak!" Yusuf Beyazıt Vakıflar Genel Müdürü... Ama, merak ettiğinizin mürekkep kabı ve kaleminin öyküsü olduğunu biliyorum. Bunun için de sizleri tarihin derinliklerine davet ediyorum... Eskiye, çok eskiye gidiyoruz... Yıl, 1544... Dönemin defterdarı Nazlı Mahmut Efendi, Haliç'in kıyısına bir cami yaptırmaya karar verir. Eyüp semtinin girişinde bulunan bu cami dünyanın en önemli, en güzel ve en özel tapınağıdır!.. Defterdar Camii, uygarlık denilen, aydınlanma denilen satranç oyununun en güçlü taşlarından biridir. Elbette kıymetini bilene, zenginliğini görebilene!.. Her tapınağın en üst noktasında temsil ettiği dinin simgesi vardır. Bu bir kiliseyse çan kulesinde haç, sinagog ise davudi yıldız görülür... Bizim minarelerimizin ucunda ise hilal vardır. İşte, Nazlı Mahmut Efendi'nin yaptırdığı caminin ayrıcalığı da bu konudadır: Bu güzel insan, camisinin en üst noktasına İslam dininin sembolü olan hilali koydurtmaz!.. Evet, yanlış okumadınız, Defterdar Camii'nin aleminde hilal yoktur... Mahmut Efendi, hilal yerine o yılların yazı araç ve gereçleri olan hokka ve de kalem koydurtur!.. Bunun da anlamı şudur: Yeryüzünde en üst noktasına aydınlanmanın, öğrenmenin, gerçeğin izini sürmenin araçlarının konulduğu tek tapınağı biz yaptık! Ben size bir şey söyleyeyim mi; en üst noktasına yazı araç ve gereçlerinin konulduğu bu tapınak Fransa'da, İngiltere'de, İtalya'da ya da dünyanın bir başka ülkesinde olsaydı hepimiz bilirdik!?. Oysa haberimiz bile yok!.. Neden mi?.. Nedeni çok basit: Çünkü yaptıranın adı Mahmut, bu tarihi olayın yaşandığı kent ise İstanbul!.. Tarihi, aktüel olaylarla pişti oynamak için kullanmak yerine, geleceğimizi aydınlatacak ışığın kaynağı olarak görmeli ve o ışığı bir an önce karanlıkta duran insana vermeliyiz. Barbar, saldırgan, katliamcı bir kültür olarak gösterilmemizde en önemli paylardan biri de, tarihi bir satranç oyunu yerine dama olarak algılayışımız ve günlük olayların sığ sularına malzeme yapma alışkanlığımızdır. Günümüzün yazı araç ve gereçleri bilgisayar, klavye ve maustur... Bunları kucağınıza alıp, yapılmakta olan yeni bir caminin yanına gitsenize!.. Ve de sıkıysa, oradaki görevlilere minarenin üstüne hilal yerine bunları koymak istediğinizi söyleyin!.. Cengiz Özdemir'in müjdesi, 2006'nın son günlerindeki en önemli haberdir. Bizler, yarınımızı aydınlatacak olan zenginliğin hisse senetlerinde değil, hissi senetlerde olduğu gerçeğini kavramadıkça, daha çok köşeye sıkıştırılır, çözümü dama oyuncularında arama gafletine daha çok düşeriz. Mahmut Efendi'nin kalemi fırtınalı bir havada düşer ve kırılır... 1990'ların başında hokka yerinde durmaktaydı... Ama, o da fırtınalı bir havada hokkanın akıbetine uğrar... Hokka ve kalemin yerine konulacak olması, 2010 yılında Avrupa'nın kültür kentlerinden biri olan İstanbul için doğru bir başlangıçtır. Evet, o hokka ve kalemi büyük bir törenle yerine koymalı ve tüm dünyaya İstanbul'da 2010 yılında yapılacak kültür etkinliklerinin hazırlıklarını bu değerlere sahip çıkarak başlattığımızı duyurmalıyız. Unutmadan; Defterdar Camii'nin bahçesinde bulunan Mahmut Efendi'nin mezarı da bakımsız ve mezar taşı da kırıktır. Yılların yorgunluğunu taşıyan Defterdar Camii'nin de iyi bir bakıma ihtiyacı vardır. Ben, yıllarca bunu anlatır ve yazarım... Umudum sende Cengiz Özdemir!.. O hokka ve kalemi yerine koymaya senin kollarının uzunluğu yeter. Bunun için sana omuz vermek büyük bir onurdur benim için...
|