Sorgulamak gençleştirir
Bütün gariplikler beni buluyor. Ya da seçtiğim meslekten dolayı böyle tuhaflıklarla karşılaşıyorum. Geçen akşam oturmuşum TV'nin karşısına 'o kanal senin, bu kanal benim' zaplayıp duruyorum. Bir kanalda 22 yaşındaki halim çıkıverdi karşıma... Eski bir filmim, konusunu bile unutmuşum. "Kim bu genç oyuncu?" diye bakıyorum. O genç oyuncu benim de o ben, bugünkü ben miyim? Tutkularım neydi? Nasıl bakıyordum ikili ilişkilere, dostluğa, aşka... Bugün nasıl bakıyorum? Neler, kimler beni çok etkiledi? İlişkilerin başladığı andan itibaren değiştiğinin farkındaydım. Sürekli değişiyor her şey... Düşünceler, ilişkiler ve ten. Sürekli değişim yolculuğundayız. Son duraktan sonra bile sürecek değişim. Üç gün sonra başka bir TV kanalında eskiden oynadığım bir oyunun tamamı yayınlandı. "Bakayım şuna nasıl oynamışım? Bugün oynasam nasıl oynardım?" Uzaktan tanıdığım bir oyuncuyu izler gibi izliyorum. Bugün böyle oynamazdım. Başka türlü bakıyorum bugün oyunculuk sanatına, yaşama, insanlara... O günümden alıp bugüne taşıdığım bilgi, birikim, deneyimler de var; değişirken ayıklayıp geride bıraktıklarımız, süzdüklerimiz, zaman zaman fırlatıp attıklarımız da... Arada bir temizlik yaparak, değişen dünyayla birlikte değişerek bugünkü 'kendimizi' gerçekleştirme yolculuklarındayız. Eski halim sinemada, televizyonda, gazetede karşıma çıktığı için, ben çok sık karşı karşıya kalıyorum bu hesaplaşmayla. Neleri sürekli taşımışım, neleri çıkarıp bırakmışım. Bilinçaltımın karanlık odalarına neleri itip tıkıp yola devam etmişim. Ayrı yaşlardaki o hallerim, birbiriyle ilintisi olmayan 'adamlar' gibi geliyor bana. 20 yaşımdaki halimin 15 yaşımdakiyle uzak bir akrabalığı var, o kadar. 35 yaşım, 20 yaşımla arkadaş; onu anlamaya çalışıyor. 23 yaşım, onunla arkadaş olmaya çalışan 35'lik halimi eleştiriyor. Hoşgörüyle yaklaşmaya çalışıyor. Ama yaptığı birçok şeyi de onaylamıyor. Herkes birbirinden çok ayrı duran değişik yaşlardaki hallerini barıştırıp uyum yaratma peşinde geçiriyor ömrünü. Son halimize bakıp diyoruz ki, "İşte yaşamımdan çıkardığım ebru, dokunduğum kanaviçe bu... Bunu ben yaptım. Bu, benim işim. Tamam, içinde yaşadığım dünyanın, toplumun da etkisiyle yaptım bu resmi. Benden bu çıktı. Şimdi değişik yaşlardaki hallerimden bir kurul toplar, yaptığım bu 'ebru' konusundaki fikirlerini alırım. Umarım birbirlerine hoşgörü ve anlayışla yaklaşırlar. Her kafadan ayrı fikir çıkacağı kesin..." Kuşak çatışması dedikleri bu olsa gerek! Birbirinden çok ayrıymış, farklıymış gibi duran şeyler yan yana geldiklerinde müthiş bir uyum yaratırlar. Sana hiç benzemeyen, aslında 'öteki sen'dir. Kendini daha iyi anlayabilmek için ötekini çok iyi tanıman, anlaman gerekiyor.Sorgulamak gençleştirir. Ekiplerindeki muhalif bakışları iyi duyanlar, anlayanlar, o karşı sesleri itici bir güce dönüştürüp daha başarılı sonuçlara varırlar. 'Ebru'nun güzelliği, değişik renkleri iç içe geçirebilmesinde, onlardan yeni renkler yaratmasında gizli değil mi? Suyun üstünde birbirine sarılmış renkler, tek başına duranlarla da el sıkışıp kağıdın üstüne yerleşirler. Ebru ustası, fırçanın ucuyla iki de nokta yerleştirir üstlerine... İçinde aykırılıklar taşıyan uyumdan daha mükemmeli olamayacağını kanıtlamak için.
|