| |
1 Mart 2003
Kullanılan oy: 533. Kabul: 264. Ret: 250. Çekimser: 19"Anayasa'nın 96'ncı maddesinde öngörülen salt çoğunluğa ulaşılamadığı için reddedilmiştir..." Meclis Başkanı Bülent Arınç, 1 Mart 2003 Cumartesi günü oylama sonucunu böyle açıklamıştı. Ve bir bomba düşmüştü. Ankara'ya ama özellikle Washington'a. Kimilerinin "Onurlu direniş", kimilerinin ise "50 yılın en vahim hatası" diye niteledikleri tezkere depreminin bugün dördüncü yıldönümü. 4 yıl geçti aradan ama depremin sarsıntıları hâlâ -ve giderek daha da şiddetlenerek- sürüyor. ABD ile ilişkilerde. Kuzey Irak'ta. Kerkük'te... Çoğumuz unuttuk. 25 Şubat 2003 tarihinde Meclis'e sevkedilen, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulundurulması için hükümete yetki verilmesi"ne ilişkin Başbakanlık tezkeresi metninde, talebin reddi durumunda karşılaşılabilecek tehlikeler açıkça anlatılıyordu. Aynen aktaralım: "Bugün gelinen noktada, bölgede hüküm süren krizin bir çatışmaya dönüşmesi ihtimali giderek güçlenmektedir. Ağırlaşan ortam ve şartlar karşısında Türkiye'nin güvenliğine yönelik tehdit ve risklerin ciddi boyutlar kazandığı bir sürece girilmektedir. Türkiye'nin milli birliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör unsurlarının bölgede yuvalanmaları, Irak'taki durumun Türkiye için teşkil ettiği güvenlik tehdidinin çok önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Aynı şekilde Irak'ta etnik, din ve mezhep temelinde bir parçalanmaya yol açabilecek gelişmeler de çok ciddi bir endişe kaynağıdır." Tezkerede çizilen tablo aynen gerçekleşti. ABD Askeri İstihbarat Örgütü (DIA) şefi General Michael Maples'in Senato'da açıkça ifade ettiği gibi, Irak iç savaş bataklığında çırpınıyor, parçalanmaya doğru gidiyor, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Kuzey Irak'tan artık açıkça "Kürdistan" diye söz ediyor... Binlerce silahlı PKK'lı sınırın hemen öte tarafından Kandil'e kadar tüm Kuzey Irak'ta cirit atıyor, liderleri ise Erbil'de, Süleymaniye'de ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor, Mesut Barzani "PKK ile askeri mücadele sözkonusu değil" diye meydan okuyor. ABD dört yıldır "Biraz sabredin, PKK'ya karşı birşeyler yapacağız" diye avutuyor, Terörle Mücadele Koordinatörü Edip Başer de iç çekerek, "Tezkerenin reddi Irak'ın kuzeyinde karşı karşıya bulunduğumuz duruma gelinmesinde belli ölçüde neden oldu" diyor.
Tezkere savaşı önler miydi? Olayın bir yönü daha var: Meclis'e gönderilen tezkerede hükümet yetki talebinin gerekçesini "Caydırıcılık" faktörüne dayandırıyordu. Yine metinden aynen aktaralım: "Sergilenecek kararlılık ve dayanışmanın yanı sıra somut ve fiili askeri caydırıcılık tedbirlerinin alınması, Irak'ın bu konuda ikna edilebilmesinde çok etkili bir vasıta olacaktır. Irak'a karşı askeri caydırıcılık tedbirleri kapsamında yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Türkiye'de geçici olarak konuşlandırılması için TBMM'nin izin ve yetki vermesi, bugünkü kriz ortamında muazzam bir baskı unsuru olarak çok önemli ve etkili bir fonksiyon icra edecektir." Bu öngörü gerçekleşebilir miydi? Tüm stratejisini Sünni bölgesinde silahlandırdığı halka dayandırdığı ortaya çıkan Saddam Hüseyin, Amerikan kuvvetlerinin sadece güneyden değil, kuzeyden de Irak girmeleri halinde direnişin imkansız olacağını görüp, Bush'un "Son fırsat" dediği Irak'ı terketme önerisini kabul eder miydi? Kimbilir... Bu soruların yanıtını ancak tarihçiler verecek. Tabii ilerde... İş işten çoktan geçtikten sonra...
|