|
|
28 Şubat ve siyasetçiler
Bugün 28 Şubat postmodern darbesinin yıldönümü. Birçok köşede 28 Şubat müdahalesi ve süreçle ilgili değerlendirmeler okuyacaksınız. Bu köşeyi izliyorsanız, 28 Şubat karşısındaki tavrımı biliyorsunuzdur. Ancak bugün bir başka noktaya dikkat çekmek istiyorum. 28 Şubat'ta siyaset sınıfının sorumluluğu. 28 Şubat sadece silahlı bürokrasi müdahale etmek istediği için olmadı bu ülkede. Siyaset sınıfı da bu müdahaleye ya çanak tuttu veya gerekli tavrı alamadı. Türkiye'de siyaset, merkezi iktidarı ele geçirip rant paylaşımını yönetmek amacıyla yapılır. Hem ülkeyi kendi kafasına göre biçimlemek, hem de kamu kaynaklarını bir padişah gücüyle dağıtmak isteyen siyasi partiler, merkezi iktidarın gücünden kolay kolay vazgeçemez. Şairin, "Onursuzunum, daha neyin olayım?" dediği gibi, iktidarın böyle bir etkisi olur. Kimileri bu iktidarı koruyabilmek, kimileri de iktidarın direksiyonundaki kişiyi değiştirmek için başta silahlı ve sivil bürokratlar, iş dünyası ve medyayla değişik ilişkiler kurmaktan kaçınmaz. 28 Şubat'a giden yolda Türkiye'de siyaset yozlaşmış ve kirlenmişti. Partiler hızla küçülüyor, bir gecede koalisyonlar kuruluyor ve bozuluyordu. Siyasetin sivil aktörlerinin ana derdi demokrasi olmaktan çıkmış, gücü elinde tutma yarışı haline gelmişti. Halk, 28 Şubat'ın bu gerçeğini gördüğü için aslında önemli bir tasfiye gerçekleştirdi nihayetinde. 28 Şubat'ta Erbakan ve Çiller mağdurdur, tamam. Ama önlerine konulan her belgeyi kuzu kuzu imzaladıkları için aynı zamanda bu sürecin sorumlusudur. Eğer onlar bu sürece karşı koyma yürekliliği gösterseydi 28 Şubat bu kadar kolaylıkla gerçekleşmezdi. Evet, Demirel askerle işbirliği yapıp sivil hükümete karşı bir komplonun parçası olmuştu ama Refah Partisi ve Doğru Yol'un alacağı doğru bir tavır bu olayı bozabilirdi. Veya Mesut Yılmaz, 28 Şubat sürecinin ardından partisini DYP'den transferlerle güçlendirip seçim kazanmış edasıyla hükümet kurmaya talip olmazdı. Dönemin sivil siyasetçileri, rant kavgasını demokrasinin değerlerinden üstün tuttuğu, "Düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığıyla hareket ettikleri için demokrasinin temel değerlerini değil, kendi çıkarlarını önde tuttular. Kısa bir süre sonra da bunun bedelini sandıkta tasfiye olarak ödediler. 28 Şubat, post-modern bir darbe olması kadar bence siyasetçilere yakın tarih dersi olması açısından da önemlidir. Günümüz siyasetçileri bu dersi ne kadar almış, emin değilim. Ama hatırlarında tutsunlar ki, güç ve rant savaşı adına demokratik ilkeleri satanları halk ilk fırsatta sandığa gömüyor. Demokrasiye, halkın söz hakkına saygı duymayan siyasetçinin yaşam şansı kalmıyor. 28 Şubat'a bu açıdan bakmakta da yarar var, diyorum.
|