| |
Takiyye iki taraflı ve demokrasi dışı bir yöntemdir
Ne yazık ki, 1997 rakamı 4'e kesirsiz bölünemiyor. Örneğin, yıl 1996 olsaydı ve postmodern darbeyi başlatan " Muhtıra " o yıl 29 çeken şubatın son günü verilseydi, son yeniçeri ayaklanmasını sadece 366 günlü yıllarda hatırlardık.. Evet... Şubatlar, 100 ile bölünebilip 400 ile bölünemeyen yıllar hariç, yılın rakamı 4 ile kesirsiz bölünebiliyorsa, 29 çekermiş. Sözlüklere göre, " Şubat " kelimesini Süryanice'deki " Şebat " kelimesinden dilimize aktarmışız. Gregoryen takvimde yer alan ve İngilizcesi " February " olan ayın adı ise, Latince'de " Arınma " anlamına gelen " Februus "tan türemiş. Tabii ki " 28 Şubat "ın anlam ve önemini kavramak için, sadece Gregoryen takvime ilişkin bilgilere sahip olmak yetmez. Bunun yanında yaşadığımız coğrafyanın kültürü üzerindeki bilgilere de ulaşmaya çalışmak gerekir.
ÇOK TARAFLI TAKİYYE Örneğin İslam telakkisine göre dünya " Dar-ül Harb " ve " Dar-ül İslam " olmak üzere ikiye ayrılır. Kafirlerin egemen olduğu ülkeler, bu telakkiye göre Darül Harb'dir. İslam Ansiklopedisi'ne göre " Darül Harb' i Darül İslam haline getirmek, cihadın vazifesidir. " Dar-ül Harb'de yaşamak durumunda kalan kökten dincilerin izleyebilecekleri iki yol vardır. Ya kafirlerin egemen olduğu ülkeyi terk ederler. Ya da " Takiyye " yapıp, iman ve itikatlarını saklarlar. Yani hem göründükleri gibi olmazlar, hem de oldukları gibi görünmezler. Bu coğrafyadaki laik ve demokratik rejimin varlığını, Dar-ül Harb'in kanıtı olarak gören İslamcı bir kesimin var olduğu inkar edilemez. Bu coğrafyada " Köktendincilik "in antitezi olan " Köktendevletçilik " de, kendine göre bir " Dar-ül Harb " tablosu çizmekte ve onlar da " Takiyye " yapmaktadırlar. Neticede onlar da bu coğrafya kültürünün ürünleridir.
DİNSİZ-ŞERİATÇI Köktendevletçilere göre toplumdaki her çeşit farklılık, tehdit ve tehlike oluşturur. Onlara göre, dindarlar ne kadar laikliğe ve demokrasiye bağlı görünseler de, beyin hücrelerinde hep " Cihad " anlayışı vardır. Bu nedenle onlar " Demokrasiye bağlıyız " diyerek ne kadar takiyyecilik yapıyorlarsa, kökten devletçilerin de aynı şekilde " Demokrasiye bağlıyız " diyerek takiyye yapmaya hakları vardır. Bu coğrafyada laikliğin ve çoğulculuğun üst değerleri oluşturduğu anayasal demokrasiyi yaşatabilen tek ülke Türkiye, bu iki aşırı eğilimi, genellikle marjinalize etmeyi başarmıştır. Son olarak AB üyelik süreci ile, Türkiye bu yolda geri dönülmesi sosyopolitik ve ekonomik felaketlere neden olacak bir sürece de girmiştir. Ama yine de eski bilgilerin sahipleri olan kampların üyeleri, varlıklarını zaman zaman hatırlatıyorlar. Bunlar demokrasinin vazgeçilmez öğesi olan uzlaşma ve hoşgörü kültürünün yerine kini ve nefreti pompalarken, kendileri gibi düşünmeyenleri " Dinsiz " ya da " Şeriatçı " diye suçluyorlar. İktidar olmaya dönük siyasi rekabet, bunların yüzünden her an bir " Rejim kavgası " haline dönüşebiliyor. İktidarın seçimle el değiştirmesi sürecinde sabırları tükendiği zaman darbeciliği de bir meşru yöntem olarak sunanlar çıkabiliyor.
POST-MODERN DARBE Bunun son örneklerinden biri " 28 Şubat postmodern darbesi "ydi. 28 Şubat ile hem siyasi dengeler, hem demokratik hoşgörü ortamı bozuldu, hem de Türkiye tarihinin en dramatik ekonomik krizine sürüklendi. Medya kartelleşti ve kendi kendini yıprattı. Bankacılık sözlüğüne " Hortum " kelimesi girdi. 28 Şubat'ın en çarpıcı sonucu ise, postmodern darbenin hapse attığı Tayyip Erdoğan'ın 2002 seçimleri sonunda partisi ile tek başına iktidar olması ve 28 Şubat partilerinin TBMM'ye girememeleriydi. Dileğimiz bundan sonra Türkiye'de her çeşit bağnazlığın, marjinal eğilimler olarak kalmasıdır. " Demokrasiye bağlıyız " diyerek her iki taraftan takiyye yapanların, ülkenin kaderini etkilememelerini diliyoruz. Keşke 1997'nin şubatı 29 çekseydi ve postmodern darbe 29 Şubat'ta yapılmış olsaydı.. O zaman böyle durumları, yılın rakamı sadece 4'e bölünebildiği zamanlarda hatırlardık.
|