|
|
Sesini artık herkes duyuyor
Evliliği boyunca eşinden dayak yiyen S. Ç., şimdilerde 17 yıldır yaşadığı travmanın izlerini silmeye çalışıyor. Kocası ise son kavganın ardından hapiste.
'17 yıl koca dayağı yedi ama...'
Kocasının aşağılama ve dayaklarına tam 17 yıl katlanan S. Ç., son kez dayak yerken canını zor kurtarıp kaçabildi. Mahkeme kocasını tutukladı. Karara dört kez itiraz edildiği halde acımasız koca, iki aydır hâlâ hapiste. Dava devam ediyor, S. Ç. artık ölümden bile korkmadan hakkını arıyor.
Yardım edin, aile içi şiddete maruz kaldım, şikâyetçiyim, 4320 sayılı yasaya göre korunma istiyorum...'' diyebildi, gece yarısı sokakta karşısına çıkan ilk jandarmaya.. Bu cümleyi ezberlemişti. İlk kez 10 ay önce görüştüğü avukatı, tecrübelerine dayanarak ona yaşadığı şiddetin bitmeyeceğini, yine de eşine bir kez daha şans verdikten sonra tekrar dayak yerse, karakola gidip şikâyetçi olmasını söylemişti. Kocasının bir anlık dalgınlığından yararlanıp kendini sokağa zor atabilmişti. Hastanede kesilen eline yapılan ameliyat dört saatten fazla sürdü. Doktorlar üç hafta iş göremez raporu verdi. Sabah yüzü gözü tekmelerle morarmış, eli alçıya alınmış şekilde avukatını aradı: "Haklıymışsınız ama bu kez ölüme o kadar yaklaştım ki ne yapılacaksa yapılsın,'' dedi. Jandarmalar kocasını karakola götürünce, olay savcılığa sevk edildi ve Ümraniye Sulh Ceza Hakimi tarafından tutuklama kararı çıkartıldı. Ümraniye Adliyesi, örnek uygulamayla şiddete maruz kalan bir kadına kapılarını kapatmamış, alışılan üslupla "Evinize gidin, kocanızla ne sorununuz varsa aranızda halledin,'' dememişti.
'HAMİLEYKEN
DÖVDÜ' 36 yaşında, bir firmada yönetici olarak çalışan S. Ç, iki yaşında ailesiyle Fransa'ya gitti. Kolejde okudu, 16 yaşında Türkiye'ye döndü. İlk âşık olduğu erkekle evlendi. Kendinden altı yaş büyük, aklıbaşında görünen eşi, bir ay geçmeden şiddet uygulamaya başladı. "Çayım bitti, bardağı niye doldurmuyorsun?'' şeklinde bahaneler yüzünden dövüyordu. Evliliklerinin ilk yılında hamile kaldı ama bu yaşadığı şiddeti bitirmedi. Kurtulmak istese de kocası onu ve ailesini öldürmekle tehdit edip ayrılmasını engelledi. Çalışmaya başladı. Yöneticilik kademelerine kadar çıktı. Eşi, elektrik işiyle uğraşıyor, iş buldukça para kazanıyordu. İçki içip eve geldiği gecelerde ise mutlaka bir kavga çıkartıyordu. Dayaktan oğulları da payını alıyordu. Hep düzelecek diye bekledi. Ta ki geçtiğimiz aralık ayındaki final gecesine kadar... S. Ç. ölümle yüz yüze geldiği o geceyi şöyle anlatıyor: "Artık o kadar bunalmıştım ki kendime çıkış yolu arıyordum. Depresyona girmiştim. Psikiyatriste gittim, intiharı düşünüyordum. Oğlum, 'Üniversiteye kadar sabret anne,' diyordu. Antidepresan aldım. Diyaloğumu azaltıp, nefes almaya çalıştım. O paranoya yapıp 'Hayatında başka biri var,' demeye başladı. O gece de oğlumun başı üstüne yemin etmemi istedi. 'Oğlumun başına yemin etmeyeceğim. Burası şirket değil. Eğer güvenmiyorsan gidersin,' dedim. Orada koptu. Beni ve oğlumuzu öldüreceğini söylemeye başladı. Ben de 'Öldürüyorsan öldür. Zaten bunca senedir seninle yaşamadım. Bu saatten sonra ölsem de bir şey değişmez,' dedim. Bir bira bardağını kırdı, sırtıma vurmaya başladı. Boynumdan saçlarımı tuttu. Oğlum onu tutarken sırtıma bardak darbeleri, yüzüme tekmeler attı. 'Yüzünü parçalayacağım,' deyince boynumu tuttum, elim kesildi. Bir iki saniye saçımı tutan elinin gevşediğini hissedince kendimi can havliyle dışarıya attım. Sokakta karşıma ilk çıkan jandarmaya sığındım.''
FİGEN YANIK
|