Futboldan faşizme ya da tam tersi
"Bölünmez bütün" sayılan ve sanılan "taraftar" tribünü neden birbirine bıçakla dalacak kadar bölünür? Adı "Piyasa" gereği Migros yahut Telsim ama, sonuçta Fenerbahçe tribünleri. Yönetimi protesto eden taraftar grubunun karşısına, yönetimi destekleyen başka grup konarak yapılan "birbirine kırdırma ve sindirme" eylemi nasıl şeydir? Futbolun formalı dünyasından hayatımızın diğer renkli, renksiz dünyalarına nasıl bir izdüşüm bırakır? Birçok insan için her türlü kimliğinden de önce gelebilen "aynı takıma taraftarlık" dahi, birbirini bıçaklamaya nasıl dönüşür? Yani, tribün fanatizminin, şiddetinin hedefi "ne hakem"den şeyin çocuğu rakiplere, şeyin şeyi federasyondan ruhsuzlara filan uzanırken, nasıl olmuş da bıçak ortadan yarmış, kendine kendine de batırılmıştır? O mesafeyi nasıl koşar adım aşmıştır? Belki de çok kısadır.
Hikâyenin özü, hep bildiğimiz hikâye. Bir güç, kudret ve kuvvet, önce rakiplerden (düşmanlarından) başlar, kitlesel nefret kışkırtmaya. Derken, "içeriden" eleştirenleri de "hain" sayar. Ve "hainler" i sindirmek, cezalandırmak, susturmak, sürmek, ezmek için, zaten bölünmeye amade, zaten şiddete meyilli, zaten vicdandan azade bir kitleden linççi, bıçakçı, tetikçi, katil adayları çıkartır. Onlar zaten "dış düşman" a karşı aşırı bileylidir ya, "iç düşman" a bıçak, tribünde keskin biçimde hazırdır. Sahi, onlarca bıçak, "örgütlü" biçimde o tribüne nasıl girer? Migros'ta bile olmayan sayıda bıçak, "iç düşman" a karşı kullanılmak üzere, Migros Tribünü'ne nasıl yığılır? Nasıl bir "derin tribün" dür, derin yönetimdir bu? Her iki Migros'u da yakından bilen tek kişi, Ali Koç bunun cevabını bulmalı!
Bu tribün hali, çok iyi bildiğimiz, yani içinde yuvarlanıp durduğumuz ama pek anlamadığımız şeyi, bir kere de "yeşil sahalar" dan anlatmaya çabalar. O da şudur: Kitleler coğu zaman oyuncaktır! Kolay oynanan, kolay bozulan, kolay kırılan ve kırdırılan oyuncak. Bireyleşme (egoistleşme değil!), bireysel muhakeme, vicdanın ve aklın gücü bu yüzden önemlidir. Kitlenin kolektif aklı ile ortak vicdanının olabilmesi, önce sürüleşmeye direnen, sürü içinde ufalanmaya, kişiliksizleştirilmeye, küçültülmeye ve ancak sürü sayesinde büyüyebileceği telkinine itiraz edenlerden geçer. "Tribünün faşistleşmesi" toplumdaki faşistleşmeye dair "pencere" açar. Büyük bir liderin yahut amacın altında küçücük adamlar olacaksın ve büyük adam olduğunu sanmak için, düşmana, bu arada aslında bir nevi kardeşin olanlara dahi, diş ve bıçak bileyeceksin. Onları yok etmek isteyeceksin. Ve bunu sözde çok büyük amaçlar için yapmış olacaksın.
Bu haberi "Kan döküldü" diye veren bizim Spor Servisi, hemen yanda İspanyol hakeme "Psikopat" deyivermiş. Gecen gün Tigana için aynı "teşhis" i yapan Hürriyet "Beşiktaş yazarı" nı anmıştım. Al şimdi bunu, vur ötekine! Ne rahat bir dildir bu, ne keskin, yani ne kadar da sportif ve centilmen! Demek ki, bir zamanlar mesela babamın, futbol sahasından gazete sayfalarına, radyoda naklen yayınlara kadar ömrünü ve ölümünü yoluna serdiği "güzelim futbol dili" nde kelime bitmiş, "psikopat", öyle "meşin yuvarlak, topçu, ellerini kullanmanın avantajı" gibi şablon olmuş! Eli bıçaklı taraftar bu konuda ne düşünür acaba? "Psikopat" ha! Zaten hakem de "ayrılıkçı Bask bölgesinden" miş. Şimdi oldu: Bir de bölücü yani!
|