| |
Elektrik ampulü bu ekranlardan daha aydınlatıcıdır...
Kanadalı iletişim kuramcısı Marshall McLuhan (1911-80), televizyonun dünyayı küçük bir köye çevirdiğini söylediği zaman, henüz internet yoktu. Matbaadan elektronik medyaya geçişin irdelendiği "Gutenberg'in Galaksisi"nde, medyanın kültürün oluşumundaki etkilerini anlamaya çalışıyordu. Daha sonraki çalışmalarında yeryüzünün "Global Köy"e dönüşmesine dayanan gelişmeleri inceledi, kendince kuramlar koydu ve kehanet denilebilecek öngörüleri ile, tüm dünyada medyaya bakış açısını etkiledi. Onun 1964'te yazdığı "Medyayı Anlamak" kitabında yer alan medya ile bir elektrik ampulünün karşılaştırılmasını, aradan geçen onlarca yıla karşın hala çarpıcı bulurum. Buna göre bir elektrik ampulünün içeriğinde bir gazetenin veya televizyonun içeriği yoktur. Ancak bir ampul de yakıldığında toplumsal etkiler yaratır. En azından insanların geceleri de çalışmalarına imkan vererek, ekonomiyi ve yaşamı değiştirir. Ama yazılı ve basılı medya ile televizyonun yarattığı toplumsal etkiler, bir ampulün yarattığı etkilerden çok daha çeşitli ve çok daha derindir.
HAYAL VE GERÇEK Günümüzde Türkiye'de de medyayı ve televizyon medyasını tam anlamadan ve bazı televizyon dizilerine karşı tepkiler seslendirilirken, bu arada internet medyası hakkında yasaklayıcı kanunlar çıkarılmaya çalışılıyor. Kısacası McLuhan'ın 40 yıl önceki "Medya Olayı"nı anlamaya çalışan arayışlarını hatırlamamak ve özlememek mümkün değil. Düşünün ki, bundan 100 yıl önce insanların tek başlarına okudukları bir kitabın veya bir gazete manşetinin kitleleri harekete geçirmesi beklenirdi. Oysa bugün reyting rekorları kıran televizyon haberlerini ve dizilerini, milyonlarca insan aynı anda bir "Medyatik kabile"nin üyeleri olarak yan yana izliyor ve etkileniyorlar. Gerçek olaylardan esinlenip bunları dizileştiren senaristler ise, neyin katma neyin gerçek olduğunu tam olarak belirtmedikleri için, yazılı hafızası zayıf olan kitlelerin belleğinde bu diziler tarihin, siyasetin, uluslararası ilişkilerin arkasındaki "Nihai gerçek"in anlatıldığı derslermiş gibi algılanıyor. Bu sade bizde böyle değil. Zaten bizim televizyon dizilerinin esin kaynağı da özellikle Amerikan dizileri değil mi? Bizdeki derin devletin, kökten milliyetçiliğin ve benzeri olguların eyleme dönüşmesini filmleştiren "Kurtlar Vadisi", Amerikan televizyonlarındaki "Alias" ve "24 Four Hours" benzeri dizilerden çok mu farklı sanki.
TEMEL FARK Ancak bizdeki medyanın kendisine esin kaynağı olan Batı medyasından bir farkı var. İzleyebildiğimiz kadarıyla Amerika'da da, İngiltere'de de, Fransa'da da, medyalar izleyicilerine, sadece "Hayal" sunmuyor. En iyi belgeseller, araştırmacı programlar, tarih, tıp, fizik, iletişim ve benzeri alanlardaki yapımlar da, ana kanallarda izleyicilere sunuluyor. Bunun yanında değişik konular üzerinde yoğunlaşan tematik kanallar da, her eve giriyor. Sonuçta ortaya şu temel fark çıkıyor. Sokaktaki insan bizde mesela sadece "Kurtlar Vadisi"ne takılıyor. Ama Amerika'daki sokaktaki insan "Silikon Vadisi" hakkında da bilgi sahibi oluyor. BBC kanallarını izleyen bir İngiliz, Haçlı Seferleri'ni de, Einstein'ın felsefesini de, Bacon'ın düşüncelerini de biliyor. Daha önce FBI'ın, CIA'nın, MI6'nın hakkındaki belgeseller de izlendiği için, vurdulu kırdılı ve vatanı kurtarmaya çalışanların birilerini öldürdüğü diziler, fantezi olarak algılanıyor.
SORUMSUZ SERMAYE Daha önce de bunu defalarca vurguladık. Medyada sermaye sahiplerinin sorumluluğu çok büyük. Varlıklarını dünyalı olmaya ve büyümelerini evrensel bilgiye, yabancı sermaye ile işbirliğine borçlu olan medya sermayelerinin, sahip oldukları televizyonlarda ve gazetelerde yabancı düşmanlığını, şiddeti, ırkçılığı, militarizmi, kini, nefreti, şiddeti kutsayan diziler yanında, herhalde gelişmiş ülke medyalarında görülen aydınlatıcı yayıncılığa da yer ve destek vermeleri en azından insanlığın gereğidir. Dolaşın Türkiye'nin ulusal kanallarında. Bir tane Türk ve dünya klasiğinin dizileştirildiğini, Türk veya dünya müziğinden klasik eserlerin kitlelere sunulduğunu göremezsiniz. Bu açıdan baktığınızda, elektrik ampulleri bizim ulusal medyamızdan daha aydınlatıcı değil midir? Çocuklarını Batı'nın en seçkin okullarına gönderenlerin, izleyicilerini gerçekten incir çekirdeğini doldurmayan ürünlerle uyutmaları, en azından ayıp değil midir?
|