|
|
'Her şeye tuz atmaya bayılıyorsunuz'
- Restorana gelen müşterilerde en çok neye sinirleniyorsunuz? - Her şeye tuz atmalarına. Yemeği masaya koyar koymaz, tuz, karabiber ne varsa ekliyorlar. Bu, bizim için büyük bir hakaret demektir. Önce koklamalı, tadına bakmalı, sonrasında ihtiyaç varsa gerekli eklemeyi yapmalısınız.
- Makarnaya parmesan eklemek de sizin için hakaret mi? - Evet, o bile. Çünkü belki makarna zaten yeterince lezzetli. Bunu tadına bakmadan kimse anlayamaz.
- Başka yapmamız gereken bir şey var mı? - Örneğin çileği herkes üzerine şeker dökerek yemeyi sever. Ancak biliyor musunuz ki doğru zamanda toplanan, iyi cins bir çilek üzerine taze karabiber dökerek yenmelidir. Şimdi garip gelebilir, ama tadarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bir de çilek havyarı var.
-
Çilek havyarı mı? - Evet puding yapmak için çileği mikserde ezersiniz, dibinde kalan tortuyu da atarsınız. Ama aslında o tortudan çilek havyarı yapmak mümkün.
- Peki daha önce hiçbir Türk yemeğini yurtdışında farklı şekilde kullandınız mı? - Evet, örneğin burada yaşarken döneri çok seviyordum. İsviçre'ye gittiğimde balık döner yaptım. Ton balığı, kalamar ve farklı balık çeşitlerinden katlar oluşturdum ve döner gibi keserek servis ettim. Enfes oldu, burada da aynısını yapmayı düşünüyorum.
- Dünyada 'nuvel kuzin' (Yeni mutfak akımı) diye akımı olduğunu ve burada onu uygulayacağınızı söylemişsiniz. Biraz bu akımdan bahseder misiniz? - Sağlıklı beslenmek demek. Besinin değerlerini kaybetmemesi gerekiyor. Her şey mevsiminde yenmeli ve yöresinden getirilmeli. Türkiye bu açıdan çok şanslı. Dağlarınızda muhteşem bir bal, Bolu'da ise inanılmaz peynir çeşitleriniz var. Yurtdışından bir şey getirmenize bile gerek yok. Ama maalesef, "Bu Paris'ten, bu İtalya'dan geldi," demek moda. Topraklarınızda yetişen besinlere biraz daha değer vermelisiniz.
|