| |
Sevinelim mi?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) yüzde 10'luk seçim barajının "Özgür seçim hakkı ihlali" olmadığı kararına varması siyasileri sevindirdi. Ya da en azından rahatlattı. Çünkü Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın "Temsilde adaleti yerine getirmemiz gerekir. Bunu AİHM'nin 'yap' demesiyle yapmak ağırımıza gider" diye ifade ettiği "Seçim sistemine uluslararası yargının müdahalesi" tehlikesini atlattık. Bununla birlikte tüm siyasilere AİHM'nin 16 sayfalık gerekçeli kararının tam metnini okumalarını tavsiye ediyoruz. İlginç ayrıntılar yer alıyor. Örneğin hükümet adına mahkemede yapılan savunmada davanın reddi istenirken şu gerekçeler öne sürüldü: - Yasalar partilere seçim ittifakı imkânı sağlıyor. DEHAP bu imkânı kullanıp 3 Kasım 2002 seçimlerinde diğer partilerle ittifak yapabilir ve Meclis'e girebilirdi. - DEHAP üyeleri isterlerse bağımsız aday olarak seçime girebilirlerdi. Nitekim 3 Kasım 2002 seçimlerinde 9 bağımsız milletvekili seçildi. Hükümet avukatının ilk gerekçesi yanlış. Zira yasal olarak seçim ittifakı mümkün değil. Milletvekili Seçim Kanunu'nun 16'ncı maddesi şöyle: "Siyasi partiler anlaşarak müşterek liste halinde aday gösteremezler." AİHM yargıçları Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden avukatı "Yalan beyan"la, "Mahkemeyi yanıltmaya teşebbüs"le suçlamadılar ama kararda bu gerekçenin "Doğru olmadığını" vurgulamayı da ihmal etmediler. Hem de ders vererek: "İttifak ile 20 Ekim 1991 seçimlerinde MÇP ve IDP'nin RP ile, HEP'in de SHP ile birlikte seçime girmeleri kastediliyorsa, ona ittifak değil bir partinin etiketiyle ve onun listesinden seçime katılmak denir. Ve yasal engeli aşmak için başvurulan bu yol, Türk seçim sistemindeki bir sakatlığı ortaya koyan örnek olmaktan öte anlam taşımaz."
Karar iyi yorumlanmalı İkinci gerekçeye, yani bağımsız adaylarla seçime katılma imkanına gelince; ona yönelik eleştiriler ise karara katılmayan Portekizli ve San Marinolu yargıçların muhalefet şerhlerinde yer aldı. "Savunma avukatının iki gerekçesi de ikna edici değil, hatta biri tümüyle yanlış" diye başlayan şerh yazısında Ankara'daki demokratik olmayan arayışlar bakın yüzümüze nasıl vuruldu: "Duruşmalar sırasında davacıların avukatı şu sıralar siyasi partilerin bağımsız adaylara seçim barajı getirilmesini tartıştıklarını hatırlattı. Hükümet avukatı da davacı temsilcisinin bu sözlerini yalanlamadı. Bu da gösteriyor ki, gelecekte Türk seçim sistemi Meclis'e girme yollarını daha da daraltabilir." Başbakan Erdoğan'ın Malezya gezisi dönüşü ortaya attığı, Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu'nun da "Özellikle DTP'li adaylara karşı şart" diye destek verdiği bağımsızlara baraj önerisinin, nerelere kadar vardığını, nerelerde yankı bulduğunu görüyor musunuz? Özetle, "AİHM, Türkiye'yi haklı buldu" yorumları doğru değil. Sadece AİHM Türkiye'yi haksız bulmadı, o kadar. Nitekim karardaki "Avrupa'da en yüksek seçim barajının Türkiye'de olduğunu hatırlatırız. Düşürülmesini elbette arzu ederiz ama bu kararı siyasiler ve Meclis verebilir" ifadeleri de bu tespitimizi doğruluyor. Bir nokta daha: AİHM'de dün Türkiye'yle ilgili 5 davanın sonucu açıklandı. Ankara sadece "Seçim barajı" kararını önemsedi. Türkiye'nin temel hak ve özgürlükler ile mülkiyet hakkını ihlalden yüklü tazminatlara mahkûm olduğu diğer 4 dava es geçildi. Neden acaba? "Olağan durumlar" kabul edildiği ya da peşpeşe gelen mahkûmiyetlerle bağışıklık kazanıldığı için olabilir mi?
|