Aşağılanma!
Birinci şahıs: Hatırlarsınız. İki yıl kadar önce, Kızıltepe'de Irak'a nakliye yapan kamyon şoförü bir baba ile 12 yaşındaki oğlu Uğur, o gün orada görevli polisler tarafından, evlerinin önünde "terörist" denerek öldürülmüşler; terlikli çocuğun bedeninden 13 kurşun çıkmıştı. Dava sürüyor; ama Eskişehir'de. Maktullerin mağdur ailesi, her duruşma için oraya gitmek zorunda. Gidiyorlar ama bazen rezervasyon yaptırdıkları otel onları kabul etmeyebiliyor; bazen takip altında kalıyorlar, sıkı sıkı aranıyorlar, epeyce laf ve hakarete de maruz bırakılıyorlar. Dava sürüyor; adalet bir şekilde tecelli edeceği günü bekliyor. Lakin, bir duruşmada sanık polis avukatı, öldürme fiilini meşrulaştırmak için, canlı ve cansız her ferdi için, "Anlı şanlı terörist bir aile" diyorlar. Mahkeme bunu önemsemiyor. Lakin, bir gün bir park açılışında, çocuğun amcalarından Reşat Kaymaz, "Bize terörist diyorlar; ben de bu olayı yapanlar, bize terörist diyenler, terörist öldürdük diyenler teröristtir diyorum" diye konuşuyor. Sonrasını bir diğer amca, Murat Kaymaz anlatıyor: "Kardeşime Türk polisine hakaretten, 301'den dava açıldı. 6 aya mahkum oldu. 3 bin YTL'ye çevrildi. Şu an temyizde. Gerekirse AİHM'ye gideceğiz. O parayı ödeme gücümüz yok zaten. Bizi aşağılamak serbest ama aynı sözü biz söyledik mi, hakaret sayılıyor." Bu arada, cinayet davası ile hakaret davası arasındaki hız farkına dikkat! Yargıtay'da 8 ayda onaylanan "301'den Dink mahkûmiyeti" ile 8 ayda Başsavcılık masasından kalkıp gündeme gelemeyen "Bombacı Yasin Hayal mahkumiyeti" gibi.
İkinci şahıs: Genç bir banka çalışanı. Dünkü yazıya istinaden. " Babam polis emeklisi. Yazınızdakileri birebir yaşayan biriyim. İnsanların haklarının nasıl yendiğini biliyorum. Sizin 'özgürlük yanılsaması içindeki modern köleler' cümlesi geçen eski yazınızı da kesmiştim, saklıyorum. Arkadaşlarıma da okuttum. Genç insanlar, dediğiniz gibi, geç saatlere kadar çalıştırılarak hedef, prim, rakam manyağı yapılıyor. Üç otuz paraya. Sendikamız da yok. Biz köleler, her daim boyun eğen, her şeye evet diyen insanlar olduk. Şimdiki patron ve yöneticilerin eli kırbaçlı derebeylerinden farkı, giyimleri ve arabaları. İnsanları çeşitli sıfatlarla ayırıyorlar. Saçma sapan performans tablolarına göre değerlendiriliyoruz. İlkokul karneleri bile daha adildi. Okuduk, ne kadar adam olduk, bilmiyorum ama asla adam yerine konmuyoruz. Ve adam yerine konmak için de hiçbir şey yapmıyoruz. Okumuyoruz bile ."
Üçüncü şahıs: Adı Sercan Akbunar. Bir yıllık Topçu Astsubay Çavuş. 21 yaşında. Yani 21 yaşındaydı. Öyle kaldı. Çünkü, üstlerinin bir denetimi sonrasında, ne olduysa, ne söylendiyse, neden etkilendiyse... Odasına geçip tabancasını başına dayadı. Üç gün daha hayata pamuk ipliğiyle takıldı. Henüz yeni toprağa verildi. Hemen iddia edildi ki, "Bir süredir psikolojik sorunlar yaşamaktaydı". Bilenler biliyor; sabredenler zaten sabrediyor. Herkes elbet intihar etmiyor. Ama "aşağılanma" nın tarifi, baskı altında olmanın deneyimi, insanın bunalımı, akıldaki, vicdandaki, ailedeki, emeklilikteki izleri hiç değişmiyor. Lakin, her zaman, her yerde, her mevkide, her kademede; hesabı bir yana, sorusu dahi sorulamıyor.
Dördüncü, beşinci şahıs: Polis eşiyle tartışıp boşanan ve iki aylık kirasını ödeyemedikten sonra intihar eden iki çocuk annesi, 26 yaşındaki Filiz G. Ya da 2003 mezunu, işsiz öğretmen adayı, bunalım sonucu intihar ettiği bildirilen İhsan S. Gibi.
Ne gariptir ki; insanının, özellikle güçsüz, sıradan, makamsız, rütbesiz, en alttaki insanlarının bu denli kolay ve sık aşağılandığı ülkede, "Hakaret ve aşağılama" yeri geliyor... Biliyorsunuz zaten!
|