| |
Toplumsal cinnet
Trabzonspor-Kayserispor maçında, Hrant Dink'in katil zanlısı Ogün Samast'ın artık "Simge" haline gelen beyaz beresini takmış gençlerin tribünlerdeki gövde gösterisi sizi ürkütmedi mi? Ya ekranlardan taşan "Ayağa kalkmayan Ermeni olsun" sloganları? Hayır, gelişmeler "Milli refleks" gerekçesiyle geçiştirilecek boyutları çoktan aştı. Türkiye mozaiği çatlıyor. Sadece Türk halkını oluşturan çoğunluk ile azınlıklar arasında değil, sadece devletin kurucu unsurları olan Türkler ile Kürtler arasında değil, Türkler'in arasında da zehirli tohumlar ekiliyor. Malatyaspor-Elazığspor maçında, tribünlerde yaşananlar başka nasıl açıklanabilir? Elazığ'dan gelmiş taraftarlar, Hrant Dink'in Malatya doğumlu olmasını kastederek, "Ne Ermeniyiz, ne Malatyalıyız" ve "Ermeni Malatya" diye bağırıyor; Malatyalılar da onlara "PKK dışarı" sloganıyla cevap veriyor. Bundan vahim birşey düşünülebilir mi? Aslında bugünlerin ayak sesleri 2005 Nevruz'unda duyulmaya başlamıştı. Sonra Trabzon'da linç girişimi ikinci alarm olmuştu. Sonra bir kaymakamın yazarlara ve kitaplara karşı başlattığı kampanya... Sonra İzmir'den Konya'ya, Eskişehir'den Yalova'ya Anadolu'nun çeşitli kentlerinde patlak veren ve Kürtler'in boykot edilmesine, hatta sürülmesine kadar varan olaylar... Sonra Rahip Santoro cinayeti... Sonra 301 davalarıyla yaratılan linç ortamı... Sonra... Sonra...
Bir canavar yaratmak Aslında bugünler 2005 baharında yayınlanan aydınlar bildirisinde anlatılmıştı. Aralarında Hrant Dink'in de bulunduğu 200 aydın şöyle sesleniyorlardı: "Ülkemizde demokrasi, sivilleşme ve barış sürecinin, son günlerdeki gelişmelerle engellenmek istendiğini görüyor, yeniden şiddet ve çatışma ortamına dönüleceği kaygısını taşıyoruz. Yurttaşlarımız arasında çatışmalara yol açabilecek bu tırmanışın, ülkemizi yeniden şiddet ve gerginlik ortamına sürükleyeceğinden kaygılıyız. Bugünlerde uluslararası ölçekte gündeme gelmekte olan soykırım konusu ve azınlık hakları tartışmaları, bu kaygı verici ortamı daha da ısıtacak." Aslında bugünlerin uyarısı 2006 baharında MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından yapılmıştı: "Milliyetçiliğin ırkçılık, etnik ayrımcılık ve diğer anti-demokratik anlayışlarla gireceği bir ilişki, milliyetçiliği demokratikleşme çizgisinden uzaklaştırmakla kalmaz, aynı zamanda sadece bir millete değil, tüm insanlığa zarar veren bir noktaya götürebilir." (Ortadoğu gazetesi, 19 Nisan 2006) Aslında bugünlerin çığlığını 17 Ekim 2006'da kaybettiğimiz Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi eski Başkanı Dr. Füsun Sayek atmıştı: "Gözümüz başkasını görmeyecek kadar kararmış, ruhumuz başkasını hissetmeyecek kadar yıpranmış, vicdanımız hiçbir şeyden incinmeyecek kadar körelmiş" (TTB Büyük Kongresi'ne gönderdiği veda mesajı, 26 Mayıs 2006) Hiçbirini duymadık. Hiçbirine aldırmadık. Tam tersine komplo teorileriyle ve "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" tecridinin beslediği söylemlerle toplumsal akılı dumura uğrattık. Dar siyasal çıkar hesabıyla kitleleri alabildiğine geren kadrolar başta olmak üzere hepimiz sorumluyuz, hepimiz suçluyuz. Bizler ürettik, topluma tükettirdik. Ancak "Pandora'nın Kutusu"nu açtığımızı, tüketilirken yeniden üretilen bir ideolojinin dizginlerini salıverdiğimizi ve canavarlaştırdığımızı unuttuk. Ya da görmezden geldik. Şimdi toplumsal dirliğimiz ve birliğimiz uçurum kıyısında. Hepimiz ama hepimiz aklımızı başımıza toplamak zorundayız. Yarın çok geç olabilir.
|