Koç Holding döneminde 81 il, 600 ilçeyi gezen Cengiz Solakoğlu, şimdi de o yıllarda kurduğu ilişkilerle piyasayı kokluyor. Anadolu esnafının kendisini hiç yanıltmadığını söyleyen Solakoğlu, "Bu yıl talepteki gerileme çok can yakacak" diyor ve uyarıyor: 2000'deki gibi sahte bir heves ekonomisi oluştu.
Şu anda 2000'de olduğu gibi saadet zinciri kuruldu, zincir kopunca çok büyük bataklar ve krizler olacak
Koç Holding'de 37 yıl çalıştıktan sonra 2003 yılında Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı görevinden emekliye ayrılan Cengiz Solakoğlu, "Artık akçesiz işler yapacağım" diye çıktığı yolda, kendini Türkiye'nin şirketlerine danışmanlık yaparken buldu. Dile kolay, Türkiye'de neredeyse sanayiinin tarihi kadar bir süreyi ülkenin en büyük gruplarından birinde geçirmiş, 81 il 600 ilçe gezip pek çok şey biriktirmişti. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nda kalmasına ülke izin vermedi. O önce "Olur, size danışmanlık yaparım ama bir bedel almam" dediği yeni yolculuğunda bir anda pek çok şirket için gelecek planları yapar hale geldi. 2003'te İstanbul vergi rekortmenleri listesinin 50'nci sırasında yer alan Cengiz Solakoğlu, şimdi gençlerle güçlendirdireceği CS Danışmanlık ile yine uzun bir koşunun başında.
*
Danışmanlık verdiğiniz kaç firma var? Şu anda 4 tane var ama artacak. Onların izinleri olmadan isimlerini veremem. Ülker, danışmanlık yaptığım bir firma değil. SPK'nın öngördüğü bağımsız yönetim kurulu üyesiyim. Benim danışmanlık hizmeti verdiğim farmalardaki ön şartım şu oluyor: Ben bunları yaparım, raporu yazarım. Ama rapor tozlu raflarda mümtaz yerini alacaksa ben yokum. Katma değerim oluşursa paramı alırım, yoksa almam.
* Peki yeni firmalar gelecek mi? CS Danışmanlık diye web sitem açılacak. Orada hangi hizmetleri verdiğim, kimlerle çalıştığım yer alacak. Amaç büyük işler yapıp büyük paralar kazanmak değil. İnandığım genç arkadaşlarım var. Bir de hukukçu olacak. O özellikle şirket alım-satımlarında hukuki altyapıyı hazırlayacak. Yabancı ortaklık konusunda da danışmanlık yapacağız.
* En çok ne danışıyorlar? Geçen hafta şöyle bir işimiz vardı örneğin. Bir şirket sahibinin üç çocuğu var, onları geleceğe hazırlamak istiyorlar. Dediler ki 'Bu çocukların bir aile anayasası olsun, bizden sonra da bu birliktelikleri devam ettirsin'. Türkiye'de genellikle kardeşler bekarken çok iyiler. Evlendikleri zaman farklılıklar ortaya çıkıyor. Onun için aile anayasasında ilke damatlar ve gelinlerin yönetimde yer almaması. ABD ve Avrupa'da çok yaygın. Biz onu oluşturuyoruz şimdi.
'İSTİKRAR' DENEYİMİM YOK!
* Bu kadar çok 'danışılan' biri olarak teşhisiniz vardır mutlaka. Türk şirketlerinin en büyük eksiği nedir? Türkiye'de aile şirketleri ağırlıkta. Firmalar sistemden çok insanların gücüyle bir yere gelmiş. Eğer sistemler takviye etmezse ikinci veya üçüncü nesilde zayıflıyor. Ben şirketleri hem ikinci, üçüncü nesle hazırlanma hem de yarı profesyonel yapının kurulması konusunda deneyimlerimi oraya aktarmak için varım.
* Bir holdingin tüketim grubunu yöneten biri olarak, Türkiye'nin 40 yılı size ne öğretti? 40 yıl içinde Türkiye'nin istikrarsızlığının istikrar kazandığı dönemler ve ekonomik kriz dönemlerinden geçtim. Benim metodum koklama metoduydu. Zaman zaman krizin ayak seslerini duyduk, önlemlerimizi ona göre aldık. Hiç düzgün bir ekonomide, enflasyonsuz bir ortamda iş yönetmedim. Tam emekli olduğum sırada Türkiye'de enflasyon tek haneye düştü; siyasi istikrar geldi. Allahtan emekli olmuşum, hiç istikrarlı bir ortamda iş yapma deneyimim yoktu.
n Burnunuz bugün ne tür kokular alıyor? Ben Anadolu tüccarına ve bayisine çok yakın çalıştım. Tüketici hareketleri bana yön verdi. Her yörenin ekonomisine katkıda bulunan mahsul durumunu, o zamanki elektrifikasyonun yaygınlığını izleme imkanım oldu. Diyelim ki geçen yıl şu kadar çamaşır makinesi ya da buzdolabı satılmış Adana'da. Bu sene Adana'nın köylerine şu kadar elektrik gelecek. Mahsul durumu şu. Buna göre bütçe oluşturup Arçelik'le paylaşıyorduk, şaşmaz doğrulukla sonuca ulaşıyorduk.
* Aynı zamanda iyi bir tarımcıydınız o zaman? Ben değildim. Vehbi Koç tarım raporu yazdırır 3 ayda bir, gönderirdi. O tarım raporunda Türkiye'nin bu yıl ne kadar buğday üreteceğini, dünya fiyatlarının ne olacağını şaşmaz bir doğrulukla tespit ederdi.
SAADET ZİNCİRİNE DİKKAT
* Anadolu'dan alıyordunuz 'koku'yu yani.. Her gün 10-15 bayii telefona yazdırırdım sabahleyin, işler nasıl, piyasa nasıl, kaydederdim. 2000 yılında İstanbul Sanayi Odası'nda dedim ki, -bu krizin ayak sesleridir, tüketim mallarında durgunluk başladı. O dönemde tüketim pompalanarak, olmayan kaynaklar harcanıp Türkiye kriz ortamına sokuldu. Bugün Türkiye'de yine tüketim çılgınlığı var. Uzun vadeli satışlarla, taksit atlatma kampanyalarıyla suni satın alma güçleri yaratılıyor. Bunu son derece tehlikeli görüyorum. Bir gün annemin şoförünün Migros'ta iki sepet dolusu mal aldığını gördüm. Dedi ki "Ben bunu 8 taksitte ödeyeceğim." Adam, bütün lüks malları koymuş ve o günkü taksit avantajıyla bilinç altındaki hevesini tatmin etmeye çalışıyor. Buna heves ekonomisi de deniyor. Şu anda bir saadet zinciri kurulmuş durumda, X bankasının kredi kartını Y bankasının kredi kartından para çekerek ödüyorsunuz. Bu saadet zinciri koptuğu zaman çok büyük bataklar ve krizler doğacak diye de korkuyorum. Şu anda talepte gerileme var. Bu gerileme, gelirini geçmişte tüketen insanların bugün borç ödemesinden kaynaklanıyor.