|
|
Hiç pişman değilim ama unutamadım
12 Eylül döneminde 40 kadar idam kararı veren eski Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan, anılarını ilk kez SABAH'a anlattı. İdam cezalarının uygulanmaya başladığı ilk gece iki infaza katılan Kayacan, eve gittikten sonra bir süre sanki asılan gençler karşısına çıkacakmış gibi hissetmiş. İdam kararı vermekle ölümleri görmenin çok farklı olduğunu söyleyen Kayacan, hâkimliği boyunca hiç kalem kırmamış.
'Karar vermekle ölümü görmek çok farklı'
40'a yakın idam kararı veren eski Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimi Ali Fahir Kayacan, anılarını anlattı. 12 Eylül'den sonra idamın uygulanmaya başladığı gece iki infaza katılan Kayacan, "Pişman değilim, ama unutamıyorum," diyor.
Saddam Hüseyin'in idam görüntüleri, Türkiye'de unutuldu zannedilen, ama darağacına gidenlerin yakınlarının asla unutamadığı idam anılarını yeniden canlandırdı. "Saddam ölümü hak etti mi, etmedi mi? İdam yapılmalı mı?" tartışmaları da sürüyor. Peki bir insan, 'yasa gereği' de olsa bir başka insanın ölümüne karar verirken, üstelik o ölümü izlerken neler hisseder? 12 Eylül askeri darbesinden sonra 40'a yakın idam kararına imza atan emekli hakim Ali Fahir Kayacan, hissettiklerini ve yaşadıklarını anlattı. Kayacan, 30 yaşında genç bir Hava Üsteğmen Hakim olduğu sırada idamlara katılmış. 12 Eylül'den sonra önce solcu Necdet Adalı, ardından da denge sağlanması için ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamına karar verilmiş. Şimdi avukatlık yapan Kayacan, o geceyi şöyle anlatıyor: "1980 ihtilalinin ilk infazı 8 Ekim gecesi gerçekleşti. Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu idam edilecekti. Saat 01.00 sularında Ulucanlar Kapalı Cezaevi'ne gittik. Odada savcı dışında adli tabip, cezaevi müdürü, din görevlisi ve Adalı'nın avukatı Mehdi Bektaş vardı. Pehlivanoğlu ile Adalı da Mamak Askeri Cezaevi'nden alınıp ayrı ayrı arabalara konuldu. Önce odaya Adalı çağrıldı. Elleri arkadan kelepçeliydi, üzerinde kendi kıyafetleri vardı. İnfaz savcısı, kendisine yapılacak işlemleri anlattı. Doktor, 'Bilinci yerinde,' dedi. Ben hüküm özetini okudum. Son arzusu mektup yazmak oldu. Savcı mektubu ailesine vereceğini söyleyince, 'Bunun garantisi ne?' gibi bir soru sordu. Savcı da 'Tabii ki niye vermeyeyim?' dedi. Avukatı, 'Bana verilsin. Müvekkilimin endişesi var,' dedi. Ama yasa, buna müsaade etmiyordu. Adalı, sonunda ikna oldu. Mektubunu yazıp verdi."
'HOCA İÇİNDEN DUA ETTİ' Dini telkin istemeyen Adalı için hoca yine de içinden dua okumuş: "Mektup ailesine de verildi. Adalı dini telkin istemedi, ama hoca içinden ona dua okudu. Adalı'ya kolsuz, dizlerine kadar, V yaka, beyaz, basitçe dikilmiş bir giysi giydirildi. Karar özeti, bir kartona yazılıp, iğneyle bu giysiye zapt edildi. 'Efendim düğmeyi açabilir miyiz, biraz sıktı da,' dedi. Biraz sonra olacak şeyi düşününce, şaşırıyorsunuz. Darağacının altına çelik bir büro masası konmuş, üzerinde de bir sandalye bulunuyordu. Adalı infaza giderken, Avukatı Mehdi Bey, bir isim verdi ve Adalı'ya 'Selam söyle,' dedi. Bu, 1970 döneminde öldürülen THKO'lu Kadir Manga'ydı. Mehdi Bey, Adalı'dan Manga'ya selam söylemesini istemişti. Adalı, sehpaya çıktı. Cellat ipi boynuna geçirdi. O vaziyette, slogan attı. Cellat sandalyeyi çekince önce ipin ucunda döndü. Boyu uzundu. Ayağı sandalyeden sonra masaya değer gibi oldu. Daha çok acı çekmesin diye masayı da çektiler. 15 dakika beklendi. Doktor saate baktı ve 'Tamam,' dedi.'' Kayacan, yasalar uygulansa da katıldığı idam görüntülerinden çok etkilenmiş: "Ne olursa olsun gözünüzün önünde biri ölüyor. Etkilenmemek mümkün değil. İdam kararı vermekle uygulamayı görmek çok farklı." Solcu gençlerden Adalı'nın infazından sonra denge sağlanmak için idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun ipe gidiş anını da şöyle anlatıyor: "Odadayken, Mustafa Pehlivanoğlu'nu çağırdılar. Onun da son arzusu ailesine mektup yazmak oldu. Dini telkini kabul etti. Ondan sonra ben hükmü okudum. Pehlivanoğlu, savcılıkta itiraflarda bulunmuştu. Ben hükmü okuduktan sonra bana 'Efendim ben o kadar yardımcı da oldum,' dedi. Ona infaz hükmünün değiştirilmesinin mümkün olmadığını anlattım. Pehlivanoğlu da sehpada slogan attı."
Sibel HÜRTAŞ/ ANKARA
|