|
|
Bir deli, bir taş mı attı?
Başbakan Erdoğan'ın geç de olsa göçü önleyebilmek için dile getirdiği "İstanbul'a vize" önerisi tepki alsa da bu uygulama Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde uygulanıyor
Başbakan çok iyi yaptı, İstanbul konusunda son derece radikal önlemler isteğini açıklamakla... Bakıyorum da bir haftadır basın tümüyle bunları tartışıyor. Gündem yaratmanın bundan iyi örneği olur mu? Ama başbakana bu fikirlerin birden, adeta gökten zembille indiğini söylemek mümkün değil. Çünkü daha önce de bu tür öneriler yapmıştı. Ne yazık ki bunların kamuoyunda yeterince ciddiye alınmadığı açık. Basında görebildiğim kadarıyla bir tek Meral Tamer olumlu baktı. Söylenenler elbette ilk bakışta doğru. "İstanbul'a vize" demokratik değil, plaka sınırlaması plaka karaborsası doğurur, trafik konusunda yapılması gereken sayısız iş var, vs. Ama öncelikle, Erdoğan'ı eleştirenlerin başlıca kozu olan "Böyle uygulamalar hiçbir yerde yok," yorumuna katılmıyorum. Bir kere, hiçbir yerde yoksa bile bu İstanbul'da olamaz mı demek? Hani sizler, bizler, hepimiz, İstanbul eşi-benzeri olmayan bir kent diye övünüp durmuyor muyuz? O zaman niye İstanbul için başka yerlerde olmayan uygulamalar düşünülmesin? Çünkü, tarihin içinden süzülüp gelen böylesine megapoller hem yok denecek kadar az hem de onların hiçbiri böylesine bir göçün ve yağmanın zulmüne uğramamış. Ayrıca kamu yararları hep kişisel/zümresel yararları kısıtlamakla savunulur. Şehircilikte de başka şeylerde olduğu gibi tümüyle "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler," ilkesi uygulanamaz. Fransa'da 1970'lerden ve Strasbourg'dan başlayarak kentin merkezine özel araç girmesi sınırlandırmasına geçildiğinde, kıyamet kopmuştu. Bugün bu tüm Fransa ve de Avrupa kentlerinde uygulanıyor. Kent merkezlerine giriş ya yasak ya da yüksek ödemeye tabi. Ben tüm karşı çıkışlara rağmen, başbakanın "ezber bozan" önerilerinin ciddiye alınması ve ardı arkası kesilmeyen göç olayının şöyle veya böyle denetim altına alınıp, trafik sorununun kökünden çözümüne destek olarak kullanılması görüşündeyim. Elbette yapılması gereken diğer şeylerle birlikte...
CENEVİZ SURLARINI NE YAPALIM? Bir diğer tartışma da Azapkapı'daki Ceneviz'den kalan sur parçalarının Taksim-Yenikapı metrosunu yapmak için "taşınmasıyla" ilişkili. Hemen herkes beklendiği üzere "olmaz da olmaz" diye kıyamet koparıyor. Bir sorsanız, bunları yazanların hiçbiri, bir tek kez kalkıp da Perşembe Pazarı'na gitmiş ve o kalıntılara göz atmış bile değildir! Temelde elbette haklılar. Hiçbir tarihsel kalıntı, hatta bir taş veya sütun parçası bile yok edilmemeli, tarihten gelen her şey korunmalı. Ama Kemal Tahir'in "Namuslu olmak gerçekçi olmak demektir," mealindeki ünlü sözünü ne yapacaksınız? O metro ki yıllardır yapılıyor, ama bir türlü bitmiyor. Geçmişte yanlış hesaplanmış, tam oradan geçirilmiş. Şimdi yana kaydırılması mümkün değil. O metro ki, öte yandan herkes önemini ve kaçınılmazlığını söylüyor. O halde, çok basit. O duvarları taşıyacaksınız. Ayasofya veya Kariye değil bu... Bir sur parçası. Elalem koskoca Abu Simbel tapınağını taşıdı. Hem de 40 yıl öncesinin teknolojisiyle... O duvar mı taşınmaz? En çağdaş bilimsel yöntemlerle alır, yandaki bir yeşil alana taşırsınız. Yılan hikâyesine dönen metro da açılır. Gerekli olan bu değil mi?
|