|
|
Demirel'in yeni yanıtı
SAYIN Babahan, Gerek 12 Mart 1971, gerekse; 12 Eylül 1980 tarihli müdahalelere muhatap olmuş Hükümet'in Başkanı olarak, bu müdahaleleri savunmaya beni mecbur edemezsiniz. Ancak, 5000 insanımızın hayatına mal olan bir anarşi döneminde, ülkede, huzur ve sükûnu sağlamak için gayret sarf eden kanun uygulayıcılarını topyekûn kötülemeye kalkmanız düşündürücüdür. Bir defa daha tekrarlayayım ki; T.B.M.M. mahkeme değildir. Oraya yargının verdiği kararlar gelir ve onaylanır. Onaylanmaması hali, rejimin temel prensibi olan kuvvetler ayrılığına aykırı olur. Bağımsız Mahkemeler'in verdiği kararların icra edilmediği veya edilemediği bir ülkede, devleti ayakta tutmak mümkün değildir. Meclislerin 'Af Yetkisi' bundan müstesnadır. Yanıt diye bana verdiğiniz cevapta, sizin " şapla şekeri karıştırdığınız " anlaşılıyor. "Devrimci Gençlik, Türkiye için II. bir Bağımsızlık Savaşı verilmesi gereğine inanıyormuş" şeklindeki bakışınız; 2 askeri müdahaleye ve 5000 canın kaybına sebep olan düşüncedir. Bu düşünce ise, meşru devlet düzeninin değil, anarşinin yanında olmaktır. O zaman bataktan çıkamazsınız. 12 Mart Sonrası Dönem'de ben; ne kraldım, ne padişahtım, ne diktatördüm, ne de keyfine göre hareket ederek, insanlara zarar verecek bir güce sahiptim . His istismarı yaparak, üzerinden 35 sene geçmiş bir olayla beni irtibatlandırmanızın ve beni suçlamanızın hiçbir mantıki gerekçesi yoktur. T.B.M.M.'de oy kullanan milletvekilleri kendi hür iradeleri ile hareket etmişlerdir. 'Arkamı dönüp talimat verdiğim' hususu da safsatadan başka bir şey değildir. Bir devirle hesaplaşmak istiyorsanız; burada olayların mağduru olan bana sıra gelinceye kadar, sabah olur. Tekrarlıyorum; " Benim ve benimle beraber görev yapmış bulunan arkadaşlarımın, 'başları dik, alınları ak, elleri tertemizdir. " Beni eli kanlı olmakla itham etmek, bir hezeyandan başka bir şey değildir. " Yel kayadan ne aparır ?" Teessür ve teessüflerimle
|