|
|
Külleri gurbetinde kayboldu
Kemal Anadol, 10 yıl kadar önce, Barış Derneği davasından arkadaşı Mustafa Gazalcı ile Balkanlar'da bir geziye çıkmaya karar verir. Yola çıkmadan önce de babası Zihni Anadol ile konuşur. Zihni Anadol, "Hiçbir şey istemiyorum oğlum," der, "Sofya'ya gidince mutlaka Fahri Erdinç'in mezarını bul. Geçen kasımda öldü. Benim için bir çiçek bırakıver." Ve günün birinde elinde kırmızı karanfillerle Merkez Mezarlığı'nın kapısından girer Anadol. İdare binasında ziyaret edeceği kişinin adını ve ölüm tarihini söyler.
Ne yazı, ne de resim... Memur, büyük ve kalın bir defteri açar. "Aradığınız Fahri Erdinç," der, "11 Kasım 1986 tarihinde ölmüş. İsteği üzerine kromotoryumda yakılmış. Külleri de yakılanlara ayrılan bölümdeki kutuların birinde olsa gerek." Anadol, daha sonra olanları şöyle aktarıyor: "Gri beton üzerinde gri metal kapaklar. Üstlerine şablonla yazılmış siyah harfler... Ölünün adı, soyadı... Doğum, ölüm tarihleri... Bazılarında vesikalık fotoğrafı. Bazılarında da hiçbir işaret yok. Ne yazı, ne de resim." Anlaşılacağı üzere Erdinç'in yakılan külleri bulunamaz. Çoğunun üzerinde haç, bazılarının kızıl yıldız bulunan mermer mezarlar arasından geçerken Anadol'un gözüne bir kitabe çarpar.
'Yine de iyi etmişsin' Üzerinde Latin harfleriyle 'İsmail Bilen Marat' yazmaktadır. Anadol'un deyişiyle 'Marksist sol ve TKP içindeki bitmeyen kavganın hem tarafı, hem de hedefi' olan bu adam ne olursa olsun yine de bir Türk'tür. Kendisinin dostu olmasa da düşmanı da değildir. Hemen Fahri Erdinç için aldığı karanfilleri, ortadaki kabartılmış toprağın üstüne ve baş taraftaki mermere sıralayarak saygı duruşunda bulunur. İki-üç ay sonra babası Zihni Anadol'u görecek ve bu olayı anlatacaktır. Zihni Anadol da İsmail Bilen'i hiç sevmemesine rağmen şu yanıtı verecektir: "Adam hak etmedi ama... Yine de iyi etmişsin!"
Trajik öyküler Kemal Anadol, 1998'de Milliyet Yayınları, 2003'te Doğan Kitap tarafından yayımlanan Karşı Yaka Memleket başlıklı anı-romanında bir mezar taşından bile yoksun olarak Bulgaristan toprağına külleri karışan Fahri Erdinç ile yine onunla aynı kaderi paylaşan Ziya Yamaç ve Tuğrul Deliorman'ın bu ve benzeri trajik öykülerini anlatmıştı. Erdinç, Yamaç ve Deliorman, üçü de aynı kuşaktan. Üçü de Balıkesir İlköğretmen Okulu'dan arkadaş. Erdinç Akhisarlı, Yamaç Silistre, Deliorman ise Razgrad göçmeni. Ve üçü de çok partili hayata geçiş sancıları içindeki Türkiye'den 1949 yılının 8 Eylül gecesi Edirne'nin Suakacağı Köyü yakınlarında Tunca Irmağı'nı geçerek Bulgaristan'a kaçarlar. 1 Ocak 1917'de Akhisar'da doğan Erdinç, 1936'da Balıkesir İlköğretmen Okulu'nu bitirir. Balıkesir, Afyon, Manisa ve Tekirdağ'ın köylerinde ilkokul öğretmenliği yapar.
Anayurdunu unutmamış 1946'da sınavını kazandığı Ankara Radyosu'nda üç yıl aktörlük yapar, Radyo Tiyatrosu'nda on kadar oyunu yayınlanır. Bir yıl sonra da devlet başkanına sataştığı gerekçesiyle tutuklanıp yargılanır ve beraat eder. Ömrünün yarıdan çoğunu yurtdışında geçiren Erdinç, anayurdunu unutmaz. Bulgaristan'da da şiirler, hikayeler, romanlar yazar. Hem anayurdunun, hem oradaki insanların yaşadıklarını yapıtlarına yansıtır. Geçen 11 Kasım, Fahri Erdinç'in ölümünün 20. yılı idi. Kemal Anadol'un Karşı Yaka Memleket ile Yordam Kitap tarafından yayımlanan Acı Lokma ve Kalkın Nazım'a Gidelim kitapları Erdinç'i yeniden keşfe bir rehber olabilir. Ölümünden bir yıl önce ben Sofya'da, o ise rahatsızlığı nedeniyle Varna'da idi. Telefonla konuştuğumuz halde görüşememiştik. Ayrılık Olmasaydı şiirinde dediği gibi, 'bir adım ötesi düpedüz özlem'di... Yıllar yıllara eklense de...
|