|
|
Yazılarınız süper benzin kokuyor!
Her gazeteci çalıştığı kurumu korur. Sonuçta ortada kendisinin de katkıda bulunduğu bir fikir ürünü var. Gazetesine yönelik saldırılar karşısında durmak bu nedenle muhabirinden dizgicisine, köşe yazarından sayfa sekreterine kadar herkesin görevidir. Ancak dünya geliştikçe işler karıştı. Kimileri başka işler yaparken gelip gazeteci oldu, kimileri de gazetelerini kullanıp zengin oldu, banka, benzin istasyonu falan sahibi oldu. Böyle olunca da çarşı karıştı. Mesela siz dönüp bir kurumun vergi kaybına ilişkin bir haber veya yorum yapıyorsunuz, benzinciler cevap vereceğine gazeteciler cevap veriyor. Bu da meslek adına tuhaf bir durum yaratıyor. Meslek adına tuhaf durum yaratan bir başka gerçek daha var. Vural Akışık emir buyuruyor, Referans'ından Hürriyet'ine, Milliyet'inden Radikal'ine, sağcısından solcusuna kadar bir sürü yazar ve yönetici koşa koşa gidiyor. İstasyonların patronu gazetecileri "brief" ediyor. Sonra başyazarından başlayarak sipariş yazılar yazmaya başlıyorlar. Bir çıkıp "Bizim benzinimiz iyidir" diye reklam yapmadıkları kaldı. Yakışıyor mu koca koca gazetecilerin siparişle yorum "pompalaması." Sonuçta insanın kafası karışıyor, kimler POAŞ'ta çalışıyor, kimler 212'ye tabi gazeteci, diye. En iyisi POAŞ'a ilgi duyan yazarlara bir de ek kart verilmesi, "sarı benzin kartı." Böylece POAŞ'tan indirimli benzin ve bedava taraftar çantası alırlar. (Vatan'ı sakın unutmayın. O kendini "bağımsız" diye tanıtıyor, belki POAŞ'çılar bilmiyordur, o da sizin gruptan.) Bu işin şakası. Ama meslek adına acı olan, ortada olmadığını iddia ettikleri bir rapordan yola çıkarak patronunun şirketinin avukatlığını yapan gazetecilerin sayısının çokluğu. POAŞ'ı bu kadar seviyorsanız, bırakın köşeleri gidin benzincide halkla ilişkilerci olun. Ama hem gazeteciyiz deyip hem de benzin satmayın. Çünkü o zaman rakibiniz gazeteler değil, Cem Yılmaz oluyor. Siz derdinizi en iyisi Cem Yılmaz'a anlatın. Ama dikkat edin "alır köşenizin anahtarını."
|